TOPLUMSAL BİR SORU ÖRNEĞİ: BEN KİMİM?

Bektaş ŞAHİN 4.4k Görüntüleme
3 Dk Okuma

     İnsan, her şeyden önce toplumsal bir canlıdır. Doğumundan ölümüne kadar devam eden sosyalleşme süreci, kişinin kimliğine ve daha önemlisi “benliğine” etki etmektedir. Bu bağlamda her birimiz kendimiz için toplum içinde bir yer arar ve ediniriz. Bu yer bazen bizim bulunmak istediğimiz noktadadır, bazen de toplumun bize verdiği -açık sözlü olmak gerekirse dayattığı- noktadadır. Toplum içersinde edindiğimiz bu roller, statüler; bizim sahip olduğumuz toplumsal kimlik, bizi var eden ve diğer insanların bizi anlamlandırmasını sağlayan etkenlerdir.


      Bireyin ilk sosyalleşme dönemlerinin aile içinde başladığını biliyoruz. Bu doğrultuda düşünürken aile içinde sahip olduğu ilk kimlik, onun toplum içersindeki davranışlarına da yansıyacaktır. Örneğin, dünyaya kız veya erkek olarak gelmeniz seçeneklerine göre aile içersinde de size bu seçenekler doğrultusunda davranılacaktır. Erkek çocuklarına oyuncak arabalar alınırken kız çocuklarına oyuncak bebek almak bu kimliğin kazanılmasına doğru atılan ilk adımdır. Asıl mesele, burada bize uygulanan davranışların bizi ne şekilde etkileyeceğidir. Biz, aile içinde, öncelikle “Nasıl erkek olunur?” ya da “Nasıl kız olunur?” durumunun gereklerini öğrenerek hayata adım atarız. İşte ilk toplumsal kimlik edindiğimiz nokta budur: Cinsiyetinin gereklerini öğrenmek. Cinsiyetinin gereklerini öğrenmeye başlayan bireyler, ardından kendi cinsiyeti içinde bulunduğu sosyal rolleri öğrenmeye ve edinmeye başlar. Örneğin “Ağabey, abla, kız veya erkek kardeş” olmak gibi. Her biri diğerinden farklı tutum ve davranışlar gerektirdiğinden, her rol için ayrı bir sosyalleşme sürecinin başlayacağı kaçınılmazdır. Ardından çocuklar için okul ve akran ilişkileri başlar. Burada kendi yaşıtlarına nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler ve kendi aralarında kişilere anlamlar yüklerler. Örneğin bir grup içinde popüler birey olmak uzun yıllardan beri süre gelmiş bir olgudur.
     Kişilerin aile ve arkadaş çevrelerinde edindikleri roller onların bir süre için sosyalleşme doğrultularını belirleyecektir. Ardından yaşlarının ilerlemesi ve evlilik gibi kurumlara başvurduktan sonra anne veya baba olan kişi, yeni bir sosyal kimlik kazanarak; eski sosyal kimliğinin gerekleriyle beraber yenilerini de yerine getirmek zorunda kalacaktır. Kişilerin bu gibi durumlarda eğer sosyal rolleri artarsa ve birey bunu kaldırabilecek iradeye sahip değilse; sosyal ilişkilerinde sorunlar ortaya çıkacaktır. Boşanma ve aile arasındaki anlaşmazlıklar, bu sosyal rollerin gereğinin yerine getirilmemesinden ileri gelmektedir.

     Orta yaşlara gelmiş bireyler birer meslek sahibi olurlar ve yeni sosyal kimliklere doğru yelken açarlar. Kişinin mesleği ve iş yerindeki görevi onun statüsüne etki edecektir. Statüsel üstünlük kurmak isteyen bireyler diğer bireylerin toplumsal sınıfları arasında seyahat ederek üst kategoriye geçebilmektedir. Örneğin bir iş yerinde emir alan işçi ve emir veren şef; şefi de kontrol altında tutan bir müdür ve müdürün de hesap verdiği bir patron vardır. Bu hiyerarşik düzen iş yerlerinde kişilerin statülerinin belirlenmesini ve toplumsal alandaki yerlerini öğrenmelerine olanak sağlar.

     Uzun yıllar çalışmış, aile yaşantısını ve iş hayatını arkasında bırakmış bireyler ise artık sosyal tabakada “saygı duyulan” yaşlılar haline gelirler ve kendilerinden gençlere karşı farklı bir tutum göstermeye başlarlar. İşte sosyal rollerin son bulduğu nokta burasıdır: İhtiyar olarak sosyalleşmeye başlamak.

Bu İçeriği Paylaşın
1 Yorum
  • Her şeyin başlangıcı "ben kimim?" felsefenin de ortaya çıkmasının nedeni bu soru, insanların düşünmesini sağlayan da bu soru, keşke herkes hayatında bir kez bile olsa bu soruyu kendine ciddi olarak sorsa

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version