Öncelikle yazımızı okumaya başlamadan önce okuyacağınız bu yazıda sık sık kullanılacak olan “Toplumsal Cinsiyet” kavramıyla ilgili bilgi sahibi olmanızda büyük yarar ve gereklilik olduğunu bildirmemiz gerekir. Toplumsal Cinsiyet’in ne olduğu, nasıl oluştuğu, toplum içinde hangi durumları tetiklediği gibi konularda bilgi sahibi olmak için buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
Toplumsal Cinsiyet kavramının, sosyolojik açıdan bireye yüklenen bir kimlik olduğunu söylemek ilk ve önemli adımdır. Ancak, burada merak konusu şu olacaktır: Neye doğru ilk ve önemli adımdır? Bunun cevabı, Toplumsal Cinsiyetin, ancak ve ancak bireylerin bazı özelliklerini birbirinden ayıran ve onlara farklı roller veren; fakat asla toplum içinde cinsiyete bağlı bir eşitsizlik oluşturmayan bir kavram olduğunu anlayabilmekten geçmektedir. Toplumsal Cinsiyet bireylere, cinsiyetlerine göre farklı roller, farklı sorumluluklar ve farklı karakter şablonları gibi kişileri toplum içinde var eden özellikler vermektedir. Bu özellikler belki bireylerin görev dağılımında bulunması ve bu görev dağılımının, bireylerin hayatlarındaki, toplum açısından en önemli etkileşim olan evlilik kurumunun müşterek olmasının sağlanması ile hayatın kolaylaştırılması amacıyla verilmiştir. Elbette ki bireylerin cinsiyetlerine göre fizyolojik, biyolojik ve toplumsal psikoloji açısından uygun olan görevler bireylere verilmek üzere seçilmiştir. Bu bağlamda Toplumsal Cinsiyetin, bireyleri ayırmasına bir iş bölümü olarak bakmamız zannediyorum bu açılardan mümkündür. Fakat cinsiyet kavramlarının üzerindeki kimliklerden birinin bir diğerinden üstün veya alçak olduğunu düşünmek pek etik bir davranış olmayacaktır. Bu bağlamda Toplumsal Cinsiyet doğru anlaşıldığında, Toplumsal Cinsiyet kavramının toplum içinde kötü bir amaca hizmet ettiğini söyleyemeyiz.
Toplumlarda cinsiyet kavramları ve cinsiyetlerine göre bireylere verilen kimlikler farklılaşmaktadır. Toplumlar kendi gelenek, görenek, örf, adet ve hatta törelerine göre bireylere cinsiyetleri doğrultusunda roller, sorumluluklar, görevler ve haklar tanımaktadır. Bu sözü geçen kavramların içeriği toplumdan topluma ciddi farklılıklar gösterebilir. Ancak dikkat çekilmesi gereken nokta, bu farklılaşmalar özellikle kadın cinsiyetinde bulunan bireyler için geçerlidir. Örneğin, birçok Ortadoğu ülkesinde kadın hakları pek de geniş sayılmaz. Hatta kimi ülkelerde kadınların hakkı olduğu bile söylenemez. Bu toplumlarda itilip kakılan, ikinci sınıf vatandaş olarak görülen, şiddet uygulanan ve adeta bir köle gibi çalıştırılan kadınların eşitsizliği; diğer yandan birçok toplumda görülmese de dünya toplumlarında cinsiyete bağlı ayrım yapılmadığını söylemek imkansızdır. Bu yüzden cinsiyet ayrımı yapılırken ezilen taraf toplumsal açıdan her zaman kadınlardır. Çok eşli evlilik gözlemlenen hemen hemen bütün ülkelerde eş edinme sayısı fazla olan taraf erkek bireydir. Kadının sadece bir materyal; bir subjeden çok obje olduğu düşünülen toplumlarda kadın-erkek eşitsizliğinin tavana vurduğu söylenebilir.
Cinsiyet ayrımı yapılan ve kadın-erkek eşitsizliğinin bulunduğu birçok ülkede en büyük problemlerden biri de şiddettir. Erkek tarafından, kadına uygulanan şiddet bir haysiyetsizlik olarak değerlendirilebilir ve insan çirkinliğinin en üst seviyelerde yaşanan davranış biçimlerinden biridir. Ancak, bazı ülkelerde kadın ve erkeklerin haklarının yasalarca eşit sayılmış olması durumu her ne kadar mevcudiyet gösterse de kadına şiddet uygulayan erkekler varlıklarını sürdürmektedir. Bu toplumlardan biri de bizim kendi toplumumuzdur. Kadına şiddet oranının çağdaş bir toplum için bir hayli yüksek olduğu ülkemizde toplumsal ayrım ayrıca düşünsel yolla da gerçekleşmektedir. Ne yazık ki bu düşüncelerin önüne geçmek; bir zihniyeti ortadan kaldırmak kadar zordur. Ancak yasalar dâhilinde kadın hakları gün geçtikçe garanti altına alınmaya devam etmekte ve kadınlar için daha güvenli bir toplum oluşturma çabası gösterilmektedir.