Birbiriyle topluluk ihtiyaçlarına, gerekliliklerine cevap almak için etkileşimde bulunan, ortak bir coğrafya ve kültürde var olan çok sayıdaki insanın oluşturduğu beraberliğe toplum adı veriliyor. Toplumun en büyük özelliği ise oluşturan insanlar arasında düzenli olarak ilişkilerin var olmasıdır.
Toplumun tarzına ise toplumsallaşma deniyor. Toplumun grupları arasında geçen, uzlaşma yoluyla kabul edilmiş belli kalıplara ve uygulamalar ve bu etkileşim süreci toplumsallaşmanın niteliğidir. Dolayısıyla her birey doğduğu andan itibaren belirli bir toplumsal haklara sahip olur ve toplumsallaşır. Toplumsallaşma ise çocuğun temel hayat öğrenimlerinden, bilimsel konulara kadar varan temel kaideleri, yaşamsal gerekliliklerin akla yerleşmesini, toplumdaki rolleri ve tutumları ve yetişkinliğin gerekliliklerine sahip olmasını sağlar. Toplumsallaşma ise sadece alt maddesi olan toplumsallaşmanın parçalarıyla olabilir. Kültürün gelecek nesillere akmasını ve toplumun en küçük çekirdeği olan aile bu parçaların en başında gelir. Toplumun oluşması için aileye ihtiyaç vardır. Arkadaş çevresi, okullar ve iletişim araçları da bütünün diğer önemli parçalarıdır.
İşbirliği içerisinde olmayan, birbirine duyarsız, birbirine yabancılaşmış toplumlar yıkılmaya mahkûmdur. Günümüz toplumunun en büyük sorunlarından biri de bu. İşbirliğine önem vermeyen, daha doğrusu kendi çıkarları için toplum çıkarlarını yok sayan topluluğun toplumsallaşamadığı gözlenir. Bunların olmadığı bir toplulukta topluma katılma ve toplumsal çevre ortamından söz edilemez.
Bireyin ya da bireylerin toplum içerisinde yer aldığı yere ve konuma toplumsal statü adı verilir. Toplumdaki bireyin hiç çaba sarf etmeden, toplumun kabul gördüğü kalıplara göre edinilmiş statülere – örneğin cinsiyet- verilen statüler, kendi çaba ve yetenekleriyle elde edilen-örneğin avukat- mevkilere de kazanılmış statüler adı verilir. Bu şekildeki statülerle de bireylerden beklenilen, işlevi olan bir toplumsal rol anlayışı vardır.
Bahsettiğimiz toplum özelliklerinin getirdiği zincirin son halkasında ise toplum varoluşunun temeli olan değişimler bulunur. Gelişmeye ve düzene göre toplumsal rol ve statülerin değiştiği tüm tarih toplumlarında görülmüştür. Yoksulun sürekli yoksul kaldığı bir toplumda statüler sabitse dişlilerden biri eksik demektir. Bu statünün getirisiyle ekonomik farklılıkların oluşması, rollerin ve statülerin değişmeyeceği anlamına gelmemektedir. Yine ülkenin ekonomik durumu ve toplumsal nedenlerinden nüfus artış hızı farklıklar gösterebilmektedir. Kaynakların azaldığı, işsizliğin arttığı bir toplumda nüfus artışının hızlanması büyük bir tehdit taşır. Gelişip, güncellenen bir toplumda sanatta geleneklerini koruyarak gelişip güncellenmelidir. Çağdaş insana hitap etmeyen sanat kuruyup kalır. Aynı şekilde gelenek görenekler, teknoloji, eğitim kurumları, kişilik, sanat, çocuk yetiştirilmesi, cinsel davranışlar, iletişim ve dilde değişmeler var olan bir toplumun yaşayacağı değişiklikler arasında yerini alır. Bu toplum değişiklikleri bir evrim niteliği taşımalıdır. Mutasyona uğramış, gelişememiş, toplumun benliğinden uzaklaşmış değişimler, topluma getirisinden öte toplumu parçalamaya hazırlar.