KARL MARX

Bektaş ŞAHİN 4.5k Görüntüleme
5 Dk Okuma

     İlk kuramcılardan Karl Marx’ın düşünceleri, diğer kuramcılar Comte ve Durkheim’ın düşünceleriyle ters düşmekte ve ciddi bir zıtlık içindedirler. Önemli bir filozof olan Marx, sosyolog yanıyla yine de onlar gibi Fransa’da yaşanan Sanayi Devriminden sonra toplumda meydana gelen farklılaşmalar üzerine düşünmüş ve açıklamaya çalışmıştır.

 

      Tam ismiyle Karl Heinrich Marx 1818 yılında Almanya’da doğan ve tüm dünyada düşünceleriyle tanınan en önemli kişilerden biridir. Hem filozof, hem politik bir ekonomist hem de bir devrimcidir. İnsanlar tarafından, kendisinin düşüncelerinin her ne kadar sosyolojisi tanınmasa da öne koyduğu görüşler doğrudan toplumla ilgilidir. Komünizmin kuramsal kurucusu olan Marx’ın kimliği ve düşünceleri, Komünist Manifestonu girişinde yazan “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir.” cümlesi ile betimlenebilir. Kendini toplum içersindeki eşitsizliğe ve sınıf farklılıklarını anlatmaya adayan ve bu bağlamda büyük akımlar yaratan Marx, filozof kimliğiyle sosyolojiyi farklı bir yöntemle ele almış ve ortaya ciddiye alınması geren fikirler koymuştur.

 

      Onun yazılarının hemen hepsi ekonomik bağlamlarda yazılmıştı. Ancak bu ekonomik bağlamları, istikrarlı bir şekilde toplumsal olgulara ve değişkenlere bağladığından dolayı hem fikirler hem de yazıları sosyoloji bakımından zengin ve bağların çözümlenmesi bakımından tutarlıdır. Şimdilerde bile, çok tepki aldığı ve acımasızca eleştirildiği kişiler tarafından bile sosyolojiye yaptığı katkısı yadsınamamaktadır.

 

Kapitalizm ve Sınıf Mücadelesi

      Karl Marx, tarihin birçok farklı dönemleri hakkında yazılar yazmıştır. Ancak bu yazılarında yoğunlaştığı konu modern zamanlardaki toplumsal ekonomik değişmeler ve sistemler olmuştur. Marx’a göre en ciddi değişmelerin temellerinde Kapitalizm yatmaktadır. Kapitalist düzeni sıkı sıkıya eleştiren Marx’a göre bu düzen, eskilerinden çok daha geniş çaplı ve kökten değişimlere sebebiyet vermiştir. O, kapitalizmin ekonomik sistemini ve bu sistem içinde yapılan kapitalist girişimleri iki ana bileşene bağlamaktadır: Sermaye ve Ücretli Emek.

Sermaye, genel anlamda sahip olunan para, makineler ve fabrikalar gibi ürünlerin ortaya çıkarılmasında kullanılan ya da bu kullanım için yaptırılacak olan bütün varlıklardır.

Ücretli Emek ise bahsettiğimiz sermaye birikimiyle senkronize halde hareket etmektedir. Bu, sermaye sahibi olmayan ve hayatlarını devam ettirebilmek adına sermaye sahiplerinin onlara verdiği işleri yerine getiren işçilerin sarf ettiği çabadır.

 

      Sermayeye sahip olanlara Kapitalistler diyen Marx, bu kişilerin egemen sınıfı oluşturduğu söylemiştir. Geri kalanlar ise işçiler sınıfını oluşturmaktadır ve nüfusun büyük bölümü bu sınıfta toplanmaktadır. Biz, günümüzde bu sınıfları Burjuva ve Proletarya diye daha sık halde duymaktayız. İşte, toplumun sınıflar şeklinde iki parçaya ayrılmasını ekonomik nedenlere dayandırarak, bireylerin toplum içindeki konumlarını ekonomik faaliyetlerin nasıl etkilediğini açıklamıştır. Burada görüyoruz ki Marx, ciddi bir toplum çözümlemesi yapmaktadır.

 

Toplumsal Değişme

      Marx’ın fikirlerinin temelinde “tarihin materyalist yorumu” dediği kavram vardır. Bu kavramı oluşturan düşünce, diğer kuramcıların savunduğu “toplumsal değişmenin sebebi düşünceler ya da inançlardır” kuramının karşısında durmamaktadır. Marx, toplumsal değişmelerin asıl sebebinin ekonomik etkenler olduğunu ileri sürer. Marx’a göre, toplumsal değişmeler, ekonomilerindeki bozukluklar ve çelişkiler yüzünden üretim şekli birinden ötekine geçmektedir. Bu geçiş hem yavaş yavaş hem de bir devrim yoluyla hızlı şekilde gerçekleşebilir. Örneğin, tüccarlar ile zanaatkârların ortaya çıkmasıyla, toprak sahibi olan soylu kesimin yerine geçecek yeni bir sınıfın başlangıcı olmuştu. Ardından Kapitalistlerin ortaya çıkması ile feodal düzen yok edilmişti. Her bir ekonomiksel değişim beraberinde toplumsal dönüşümleri getirmiştir. Ona göre, kapitalist düzenin yerine geçecek bir düzen de zaman içinde gelecektir; Komünizm.

 

***

 

      Marx’ın düşünceleri 20. yüzyılda büyük bir etki uyandırmıştır. Birçok toplum, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkeleri gibi Marx’ın fikirleriyle kurulmuş hükümetler tarafından yönetilmiştir. Günümüzde bile, hala gündemde kalmayı başarabilen Karl Marx ideolojisi birçok birey tarafından kabul görmektedir. 1881 yılında eşini kaybeden Marx ardından kendisi de ciddi bir hastalığa yakalanarak hemen hemen iki yıla yakın bir süreyi hasta geçirmiştir. 1883 yılında öldüğünde herhangi bir uyruğa sahip değildi. Marx’ın mezar taşının üzerinde, Komünist Manifesto’nun da son cümlesi olan ünlü çağrı yazmaktadır:

 

    “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!”

Bu İçeriği Paylaşın
Yorum bırakın

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version