1858 yılında Berlin’de doğan Georg Simmel, Strasbourg ve Berlin üniversitelerinde çalışmıştır. Düşünceleriyle birçok sosyolog üzerinde etki bırakan Simmel, Max Weber’le Alman Sosyoloji Derneği’ni kurmuştur. Toplumsal Farklılaşma Üzerine, Tarih Felsefesinin Sorunları, Paranın Felsefesi, Metropol ve Tinsel Hayat önemli eserlerinden bazılarıdır.
Simmel’e göre sosyolojide tek bir anlayışa bağlı kalmak yanlıştır. Sadece kendi görüşlerini destekleyen teorilere yanaşmamalı aynı zamanda kendileriyle zıt düşen görüşleri de göz önünde bulundurmalıdırlar. Ayrıca toplumbilim, problemleri çözmek için uğraşmak yerine problem kurmakla uğraşmalıdır.
Simmel de diğer sosyologlar gibi sosyolojiyi bilimsel temellere oturtarak onu ayrı bir bilim dalı haline getirmek için çabalamıştır. Çalışmalarının özünü toplumsal etkileşim oluşturur. Değişmeyen davranış şekilleri üzerinde durarak toplumla birey arasında gerçekleşen diyalektik bir ilişkiden söz eder. Bu ilişkiye göre birey hem toplumla birlikte yer alır hem de karşısında, hem toplumun içindedir hem dışında. Toplum hem bireysel bir bağımsızlık oluşturmaya çalışır hem de bunu kısıtlar kısacası birey toplum içindir toplum da birey için var olur. Bu nedenle bireyler birbirinden ve toplumdan ayrı düşünülemez, aralarında güçlü bir etkileşim olmazsa toplumdan da bireyden de söz edilemez. Toplumbilimin yapması gereken şey toplumsal etkileşimleri ortaya koymaktır. Toplumsal etkileşimi, toplumu oluşturan bireyleri birbirine bağlayan etkinliklerin bir ürünü olan toplumlaşma kavramı ile ifade eder. Bu etkileşimi biçimsel olarak ele aldığı için görüşleri formel sosyoloji olarak adlandırılmaktadır. Amacı değişen toplumsal koşulları bir yana bırakarak ortak özellikler içeren davranış biçimleri olduğunu kanıtlamaktır. Simmel toplumlaşmayı dört aşamada incelemiştir: Dışsallaştırma, içselleştirme, kurumsallaştırma ve çıkar biçimlendirmesi.
Simmel’in ortaya koyduğu bir diğer kavramsa toplumsal yaşamın geometrisidir. Toplumu soyut ve ortak özelliklerden oluşan geometrik şekiller gibi ele alır. Sayı ve uzak kavramlarıyla da konuyu pekiştirmeye çalışmıştır. Toplumsal etkileşimle toplumlaşmayı oluşturan grupların sayısı üzerine çalışmalar yapmış iki kişilik, üç kişilik büyük ve küçük gruplarda farklı özelliklerin görüldüğünü tespit etmiştir. Ona göre grup ne kadar küçükse etkileşim o kadar fazladır. Grup büyüdükçe nesnelleşir ve bu da gruptaki bireylerin daha bağımsız olmasını sağlar. Fakat bu durum küçük gruplarda oluşan yakın ilişkinin yok olmasına sebep olarak bireyselliği tehlikeye sokar. Uzak kavramını bir şeyi elde etmenin zorluğu ve kolaylığı ile ifade eder. Elde etmek ne kadar kolaysa yakın, ne kadar zorsa uzaktır. Çok yakın ve çok uzak olan değerli değildir asıl değerli olan ulaşılabilecek kadar uzaklıkta olandır.