Bir toplumun, belli bir kültürel ritüel bağıyla birbiriyle birlik, beraberlik içerisinde yaşadığını, bireyin huzuru, toplumun huzuru adı altıda düşüncesiyle yola çıkarsak; birey odaklı oluşumları, formatları ele almamız gerekir. Birey merkezli yapıların, akla gelen diğer yapılardan farkı; bireyin özgürlüğünü düşünerek, onun mutluluğunu kendine ilke edinmiş ve bireyle beraber toplum huzuruna ulaşmayı hedeflemesidir. Bireyci toplum her bireyi önemli birer toplum çekirdeği olarak görür.
Türkiye’de 70 milyonu aşkın insan varsa, bu 70 milyon aynı zamanda tek vücut, aynı zamanda da 70 milyon bireye denktir. Bireyci toplum, hümanist bir bakış açısına sahip olup, etnik köken, din, düşünce ve cinsiyet ayrımı yapmadan her insanı bir toplum bireyi olarak görmek zorundadır.
Toplumun özgürleşmesi, gelişmesi önce bireyin özgürleşip, gelişmesi anlamına geleceğinden bir birey; ailesini ve kendini güvende hissettiği, kendini geçindirecek, sosyalliğini gerçekleştirebilecek, düşünce yapısını oluşturabilecek, haklarının savunulduğu bir kuruma ihtiyaç duyar. Toplum için var olan bu üst kurum devlettir. Birey merkezli oluşumların, toplum için bağdaştırıcı özelliği olup, toplum huzurunu bozmamak, adaleti sağlamak adına yargılama hakkına da sahip olması kaçınılmazdır. Aynı şekilde bu yapıların, bireyleri toplumla endeksli olarak değerlendirmeye almasının sebebi de budur. Bu şekilde oluşmamış olsa da bu şekilde gelişmeyi hedef almış toplumların düzeninde hiyerarşik sistemin görülmesi olanaksızdır.
Sonuç olarak bahsedilen temel düşünce bireyin özgürlüğünü ele alsa da liberal öğeler taşımamakta ve kesinlikle liberalizmi savunmamaktadır. Bireylerin zaman, zaman toplumla ve toplumun da zaman, zaman bireyle tartışması köklü bir toplum için doğal bir sonuçtur. Siyasi, ekonomi gibi ana sebeplerin tartışılması, demokratik bir toplumda gelişim için vazgeçilmez çatışmalar arasında yer almaktadır. Demokratik toplum olmanın ana maddesi de imkanların eşit dağıtılmasından, hukukun ve adaletin gerçekten sağlanmasından geçer.
Devletin toplum için var olduğunu unutmadan, bireyin, hümanist bir bakışla merkezin ortasına alınmasıyla, toplum içerisindeki tüm bireylerin üretime, gelire, ulusal egemenliğe sahip olduğu, demokratik, sosyal adaletli bir toplum oluşturmak insana en yakın olan toplum biçimine odaklı çalışmak, köklü toplumun daha da güçlenmesine ve toplum kalitesinin artmasına sebep olacaktır.