Toplumların zaman içersinde belli koşullara göre değişen dönemleri olmuştur. Bu dönemlerin içersinde kabul gören anlayışlar, düşünce akımları, beğeniler, eğilimler gibi birçok davranış farklılıkları oluşur. Önceki dönemlerin gelenek / göreneklerini de içinde barındıran yeni dönemlerde değişim; çağa ayak uydurma mümkün kılınır. Değişen dünya ve zaman ile gelişen yaşam koşulları, bizi alışkanlıklarımızı terk etmeye ve eğilimlerimizi başkalaştırmaya zorlamıştır. Ancak, döneminde öğrendiğimiz ve yaşadığımız bu gerçeklikleri ardımızda bırakmak elbette zor olacaktır. Sevdiğimiz şarkılar, heyecanla izlediğimiz filmler, günlük yaşamda kullandığımız konuşma dili, toplum içindeki davranış şekillerimiz, diğer bireylere karşı saygımızı ve sevgimizi gösterme yollarımız; kısacası bizim yaşadığımız bütün alışkanlıklar her dönem için hızla değişmekte ve eskimektedir. Fakat bireyler, bu dönemlerin dar anlamdaki kültür ve beğenilerinden kopmak istemedikleri için kendi benliklerinde yaşatmaya devam ederler. Korur, kollar ve can çekişen bu değerleri yaşatmaya çalışırlar.
İçine doğduğumuz toplumun alışkanlıklarını ve beğenilerini genç yaşlarda benimseye başlarız. Popüler kültür genç yaşlardaki bireyleri etkisi altına alır ve bireyler sanki bir tarikat müridiymiş gibi yeni eğilimleri kabul edinip hayatlarını bu eğilimler doğrultusunda şekillendirmeye başlarlar. Diğer yandan bu beğenilerin getirdiği düşünce tarzları, ideolojiler ve davranış biçimleri olacaktır. Günümüzde bu durumlar gençlerin televizyon ve internet gibi iletişim / yayın organlarında gördükleri, toplumda sevilen şarkıcılar, aktör ve aktiristler, sanatçılar ve göz önünde bulunan popüler kişiliklerin davranışlarını taklit etmeleri yoluyla gerçekleşmektedir. Gençlerin dinledikleri müzikler, izledikleri filmler, davranış şekilleri kısacası bütün eğilim ve beğenileri yeni yeni oluşmakta ve kendinden önceki dönemde yaşayan bireylere göre farklılaşmaktadır. Gençlerin hayatındaki bu kavramların hepsi orta yaş ve üstündeki bireyler için çok “başka”dır ve hatta bazen kötü gözle bakılır.
Kuşak çatışması, işte bu başkalaşan değerler ve farklılaşan davranışlar sonucunda yaş farkı yirmi ve üstündeki bireyler için gerçekleşmeye başlayacaktır. Aile içinde sıklıkla görülen bu durum huzursuzluk ve küslüklere yol açabilir. Annesi ve babası halk müziği dinleyen bir ailede, genç bireyin beğendiği ve dinlediği müzik türüne hoş bakılmayacaktır. Örneğin, yüksek sesle dinlenmesi popüler olan bir müziği ev içinde açıp dinlemek isteyen genç birey, evin büyükleri tarafından azarlanıp istediği şekilde müzik dinlemesi engellenebilir. Bu da onun ailesiyle tartışmasına ve ailesinin de onunla atışmasına sebep olacaktır.
Değişen zaman ve beğeniler “moda” kavramını zaten oluşturan etkenlerdir. Modanın değişmesiyle beraber insanların giyim tarzları da sürekli değişecektir. Örneğin bundan yirmi yıl önce giydiğimiz bol paça pantolonlar şimdilerde yerini tam aksi dar paça pantolonlara bırakmıştır. Bu bağlamda da oluşabilecek tartışmalar oldukça normaldir. Çocuklarının, kendilerine göre “çapulcu” gibi giyindiğini düşünen aileler bu konuda da evlatlarıyla tartışmadan kaçınmayacaktır. Günümüzde gençler evden çıkarken, arkalarından annelerinin bağırışları reklam filmlerine bile konu olmuştur: “Oğluuum, pantolonunu çek.”
Ne kadar uğraşırsak uğraşalım ne yetişkinler olarak gençlere ne de gençler olarak yetişkinliklere kendi sevdiğimiz şeylerin meşrutiyetini anlatmayı başaramayız. Karakterimize yerleşmiş zevk ve beğenilerimizden vazgeçmek bir nevi kim olduğumuzdan vazgeçmeye benzemektedir. Bu bağlamda bireylerin başvuracağı yöntem, tüm sorunların hallolması için başvurulan yöntemlerden farklı değildir: anlayışlı ve düşünceli davranmak.
babam derdi ki biz okula gitmek için 1 km yolu yırtık ayakkabılarla yürürdük, siz buldunuz da bunuyosunuz… ne yapalım yani şimdi ayakkabılarımızı yırtalım, servise de binmeyip yürüyelim mi okula… o zaman öyle bir imkan yokmuş şimdi var, varken mecbur değerlendiricez yani, ha kıymet bilmemek başka tabii