Bireyin toplum yapısı içerisinde bulunduğu konuma toplumsal statü denir. Bu statü, kazanılmış statüler ve verilen statüler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kişinin kendi kabiliyet ve gayretine göre elde ettiği statü, kazanılmış statüdür. Bu konuma gelmek kişinin çabalarına hatta diğerleriyle yaptığı yarışlardaki üstünlüğüne bağlıdır. Örneğin öğretmen olmak kazanılmış bir statüdür. Kişilerin beceri ve çabasına bağlı olmadan toplumsal normlara göre edindiği statüye ise verilmiş statü denir. On sekiz yaşındaki bir bireyin evlenebilmesi, oy kullanabilmesi yani reşit statüsünü kazanması verilen statüye bir örnektir. İlkel toplumlarda statüler genellikle verilmiştir. Sanayileşmeyle birlikte ise statüler kazanılmaya başlanmıştır.
Her statüye bir değer biçme eğilimi vardır. Bu değerlendirme statünün saygınlığını gösterir. Örneğin eğitimle ilgili meslekler eski toplumlarda çok önemli bir statüye sahipken günümüzde bu saygınlığı yitirmiştir. Saygınlık aynı zamanda kişinin statüsünden beklenenleri ne kadar gerçekleştirebildiğine yönelik değerlendirmeleri de içerir.
Öğretmenlerin statüsünü etkilemiş olan unsurlardan biri cinsiyettir. Günümüzde hala devam etmekte olan kadına bakış açısı geçmişte daha baskın olarak kendini göstermekteydi. Erkekten her anlamda düşük statüde bulunan kadın, öğretmenlik mesleğinde de aynı sıkıntıları yaşamıştır. Her ne kadar erkekler gibi onlar da öğretmen olup, erkeklerle aynı maaşı alsalar da aile hayatlarında üstlerine düşen ev işleri, çocukların bakımı gibi sorumluluklar eğitim alanında daha yüksek konumlara gelmelerine engel olmuştur.
Öğretmen statüsüyle ilgili diğer bir etmen de görev yaptıkları okullardır. Özel okul ve devlet okullarında çalışan öğretmenler konum bakımından farklılık gösterebilmektedir. Bu iki okul tipinde aslında öğrencilerin statüleri farklıdır. Fakat bu durum öğretmenlere de yansımaktadır.
Öğretmenlerin bulunduğu toplumsal konumu düşüren sebeplerden bir başkası aldıkları ücrettir. Geçmişte düşük ücret alımı sebebiyle “öğretmene kız verilemez” anlayışının olduğu toplumumuzda bugün atanamayıp ücretli öğretmenlik yapan öğretmenler ek iş olarak hamallık bile yapmakta, toplumsal statüleri iyice aşağı çekilmektedir. Ayrıca öğretmen yetiştirme ve öğretmen istihdamı konusunda yapılan yanlışlıklar da öğretmenliğin saygınlığını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu yanlış uygulamalar sonucunda bir dönem ülkedeki öğretmen sayısı, ihtiyacı karşılayamamış hemşireler, kütüphaneciler, ziraat mühendisleri vs. öğretmen olarak atanmıştır. Neticede herkesin öğretmenlik yapabileceği gibi bir algı oluşmuştur.
Statü okutulan derse göre de değişebilmektedir. Toplumun ihtiyaç duyduğu meslekler için önemli olan, toplumun değer verdiği alanlarla ilişkili dersleri okutan öğretmenler daha yüksek bir statüde bulunabilmektedir. Örneğin ülkemizde İngilizce bilmek aranan bir özellik olduktan sonra İngilizce öğretmenliği de önem kazanmış, İngilizce öğretmenleri sadece okullarda değil, özel derslerle de eğitim vererek diğer öğretmenlerden daha yüksek gelir elde etmeye başlamışlardır.
Görüldüğü gibi öğretmenlerin toplumsal statüleri hak edilen düzeyde bulunmamaktadır. Her ne kadar yaşanılan topluma göre değişkenlik gösterse de geçmişte genel anlamda öğretmenin çok daha üstün bir meslek olarak algılandığı bilinmektedir. Örneğin eskiden Doğu kültüründe en çok saygı duyulanlar eğitim veren kişilerdir. Hatta Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra öğretmenleriyle birlikte şehre ilk kez girdiğinde halk Akşemsettin’i padişah sanmış ve çiçekleri ona sunmuştur. Akşemsettin geri çekilerek padişahı gösterdiğinde padişahın kendisine yönelen halka “Sultan benim ama o da benim hocamdır, gidin çiçekleri yine ona verin.” dediği bilinmektedir.