Aydınlanma hareketinin ilk oluşum sürecine bakıldığında 16. yüzyılda aydınlanmanın temellerinin atıldığı söylenebilir. Fakat hareketin başlangıç tarihi 18. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Rönesans ve reformasyonla doğrudan ilgisi olan aydınlanma, dogmatik ve sabit düşüncelerden uzak olarak sadece bilim ve deneyler yolu ile bilgi birikimi oluşturma ve bu bilgi birikimini akıl yolu ile değerlendirme olarak ifade edilmektedir.
Aydınlanma hareketleri, farklı nedenlerle sürekli olarak tartışma konusu olmaktadır ve olmayada devam edecektir. Çünkü bilimin, hakkaniyetten gelen dinlerin dışında olması düşünülemez. Aydınlanma hareketinin dini bilimden çok uzak tutması ve dinin gericiliğe neden olduğu düşüncesine hakim olması dönem incelendiğinde normal ve aşikar bir olgudur. Günümüzde din bilimiyle uğraşanlar ve elitler arasında oluşan tartışmalarda dönemin detaylarına inilmediğinden dolayı boş bir tartışma ortamı oluşmaktadır.
Kainatı ve içindekileri incelemek, bilim ve teknolojinin temelini oluşturur. Bunun en bariz örneklerinden biri de halk arasında helikopter böceği olarak bilinen böceğin insanlar tarafından taklit edilerek yapılabilmiş olmasıdır. Herkes tarafından bilinen helikopterin icadı, aslında bir böceğin uçma sisteminin kopya edilmesi ile sağlanmıştır. İnceleyerek öğrenmek hakkaniyetten gelen dinlerin ve bilimin temel unsurudur. Bu nedenle bilim ve din ayrı tutulamaz. Lakin unutulmamalıdır ki insanların din dediği her şey de din değildir. Burada dinin ne olduğu da iyi anlaşılmalıdır. Bu doğrultu da diyebiliriz ki dönemin Avrupa'sında düşünürlerin bu akımı oluştururken baz aldıkları din Hristiyanlıktır.
BAZI AYDINLANMA DÜŞÜNÜRLERİ
Aydınlanma düşünürlerinin başı olarak kabul edilen Thomas Hobbes, ilk olarak insanların dünyadayken sürekli olarak birbiri ile rekabet halinde olduğunu söylemiştir. Ancak bir çıkar çatışmasının olmadığı durumlarda belirli sözleşmeler dahilinde insanların birbiri ile anlaşabileceğini ve bir iş düzenlemesi yapabileceğini savunmuştur. İş bölümü sağlanması halinde ise bu durumun devletlerin oluşmasına kadar uzandığı varsayımını savunmuştur.
Aydınlanma düşünürleri arasında sağlam bir yeri olan diğer bir düşünür de J.J. Rousseau’dur. Rousseau sözleşmeler konusuna katılmakla beraber bu sözleşmelerin bireysel değil de toplumsal olarak yapıldığını savunmaktadır. Rousseau’ya göre insanlar kendi kişisel kazanımlarını değil doğrudan toplumun kazanımlarını önemseyerek hareket ederler.
Diğer bir aydınlanma düşünürü olan John Locke ise, insanların özgür olarak bir arada yaşayabileceğini ve bu özgürlüklerin de devletin belirlediği sözleşmeler dahilinde korunabileceğini savunmuştur.
Aydınlanma hareketi bilgiyi; aklın öncülüğüyle tecrübelerden ve hayattan ilham alınarak sunmaya ve gelişmeyle ilerlemeyi prensip edinmiş bir hareket tipidir. Bu da demek oluyor ki var olan bilgiler her zaman değişikliğe uğrayabilir. Bilindiği üzere toplumlar içerisinde bulundukları koşullara göre şekillenir ve bu koşullara göre uyum sağlamak üzere gelişmelerini sağlarlar. Dönemin Avrupası iyi incelenerek konu hakkında yorumlar yapmak en doğru olandır.
Kant, Montesquieu, Voltaire, Rousseau gibi isimler olmasaydı ne olurdu acaba dünyanın hali sorusu geldi aklıma yazıyı okuyunca. Mesela tarihin seyrini değiştirecek kuvvetteki Fransız İhtilali yapılabilir miydi?