Kadınların toplum ve aile içerindeki yeri ve önemi konusu tartışılmaz bir konudur. Yapısı itibariyle “anne” olma duygusu ve annelik duygularıyla yoğrulu bir yapısı bulunması kadını özel kılan yegâne nedendir.
Kadın aile içinde birleştirici birey konumundadır. Cinsiyete göre bakıldığında merhamet duygusunun daha yoğun olduğu kadın bireyler ailede kavgaları engelleyici ve aileyi koruyucu durumundadır.
Kapitalist düzenin de etkileri ile kadının aile içine sıkışması ve burada önemli statülere sahip olmasına zemin hazırladı. Çünkü kapitalist düzen aile ve ekonomiyi iki farklı bölge olarak ele alır. Kapitalist düzenin de büyük katkılarının olduğu bu durum erkeği ekonomik yöne iterken kadını ise aile içinde hapsetti. Bu esasında kapitalizmin doğrudan etkisi şeklinde olmadı. Kadının doğal yapısının buna elverişli olması da bu düzeni getiren sebeplerden biriydi.
Tarih çağlarının başlaması ile birlikte kadın; kendini üretime verdi. Erkeklerin toplayıcılıktan tarıma geçişte kadının rolünü üstlenmeyip kadının da erkekler gibi üretici konumuna gelmesine sebep oldu. Bu esasında kadın-erkek eşitliğine de yol açtı. Çünkü tarih çağlarından önceki dönemlerde erkekler kadınlara nazaran daha çok çalışıp toplayıcılık yapıp ailesini veya kabilesini doyurmakla yükümlüydü. Kadınlar ise bu yükümlülükten uzaktı, bu da bireyler arasında büyük farklılıklara yol açmıştı. Bu yüzdendir ki tarım toplumuna geçişte kadınlar çok büyük statüler kazandı ve roller üstlendi.
Tarım toplumundan sonra (ara dönemleri geçiş olarak gördüğümüzde) teknolojinin ilerlemesi ile birlikte erkekler yine ekonomik yönde toplumda önem kazandı. Kapitalist sistem burada devreye girdi ve kadınların erkekler kadar çalışmamasını sağlamaya çalıştı. Öyle ki daha önceki konularda alışveriş çılgınlığına değinirken bahsettiğimiz gibi kadınlar tüketimin sembolü haline getirildi ve hiçbir üretim yapmadan tüketime teşvik edildi. İlk Çağ ve Orta Çağ kadınının o önemli ve erkeklerle olan eşit rolü günümüz çağında artık kalkmaya veya farklılaşmaya başladı. Buna örnekler vermek mümkün; kadın – erkek eşitliği ilk ve orta çağda gerçek manasıyla yaşanırken günümüz çağında kadının erkekten üstün gösterilip bunu da eşitlik kavramıyla ballandırılıp önümüze sunulması durumu ortaya çıkmıştır. Eşitliğe; tanımının ve eşitlik kavramının dışında bir anlam yüklenip bunun herkese EŞİTLİK diye sunulması sonucu toplumda kadının bir ekonomik araç olarak kullanılmasına da neden olunmuştur.
Kadının aile içindeki durumuna gelince; Yuvayı dişi kuş yapar mantığıyla hareket ederek ailenin temellerini kadın üzerine kurmak, en az eşitlik kavramının yanlış anlaşılması kadar vahim ve içinden çıkılması zor bir duruma yol açar. Her iki bireyin de aile içinde eşit olması gerekir. Çünkü tüketimi birlikte yapan iki bireyden biri üretim yapar ise o ailede kuşkusuz ki huzursuzluk doğar. Baba – Anne – Çocuktan oluşan bir ailede üretim yapması gereken bireyler anne ve babadır. Burada üretimden kastımız aileye gelir sağlamak ve ailenin devamı için psikolojik, ekonomik, fiziksel yapıyı oluşturmak ve korumaktır.
Aile içinde önemli bir konu olan çocuğun bakımı ve çocuğun eğitimi konusunda aile bireyleri tek vücut olarak hareket etmelidir. Kapitalizmin getirdiği baba çalışsın anne çocuğa baksın mantığını yıkıp, anne de baba da çalışsın çocuğa yine anne ve baba baksın mantığı getirilmelidir. Çünkü çocuğun eğitimi ve bakımını sadece anneye vermek veya sadece babaya vermek o çocuğun mutsuz ve kendine güvenmeyen bir birey olmasına neden olabilir.
Aile içinde ve toplumda kadının bu denli önemli bir yeri olmasına rağmen yine de kadının statülerini, rollerini değiştirip eve hapsetmek ve burada sadece çocuk doğurmasına neden olmak dinen ve etik olarak yanlıştır.
çalışma koşulları o kadar ağırdı ki eşimin saat olarak bebeğimiz olduğunda işi bırakmak zorunda kaldı, onun anneden uzak kalarak büyümesini istemiyorduk, belli masrafları kıstık elbette ama çok mutlu bir kızımız var… tek problem eşimin kariyerini bırakmış olması