AŞIKLI HÖYÜK

Buğra KURU 3.5k Görüntüleme
3 Dk Okuma

    Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılan arkeolojik kazı çalışmaları sonucu açığa çıkan açık hava tapınakları ve kült ile ilgili olduğu düşünülen yapılardan sonra, yerleşik yaşama geçmeye başlamış ilk topluluklar bu buluntuların daha batısında bulunmaya başlar. Bu yerleşim yerleri arasında en bilindiklerinden olan Aşıklı Höyük, bu yazımızın ana konusunu oluşturmaktadır.


İlk Koruma Duvarı Ortaya Çıkıyor

    Aksaray ilinin 25 km uzağında bulunan, Kızılkaya Köyü sınırları içerisindeki Aşıklı Höyük’te bugüne kadar yapılan kazı çalışmalarında 3 tabaka gün ışığına çıkartılmıştır. İkinci kültür tabakası ise en çok buluntu veren ve en geniş alanı kaplayan tabakadır. Bu tabakada mimari küçük avlular ve dar geçitler ile birbirinden ayrılan mahallelerde yapılan yerleşimlerden ibaretti. Evler ise dışarıdaki duvarları taştan olacak şekilde yapılmıştı. Bunun nedeni de henüz bir sur duvarının bulunmadığı bu evrede, mahallenin dışına gelen ev duvarlarının taştan yapılması ile bir nevi savunma duvarı işlevi görmesidir. Ancak bu savunma duvarı henüz kendilerini diğer insanlardan korumak için yaptıkları bir şey değildir. Zira savaşlardan bu dönemde henüz söz etmek mümkün değildir. Bu korunma iç güdüsü daha çok vahşi hayvanlardan dolayı ileri gelmektedir. Evlerin iç taraflarındaki duvarlar ise diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi kerpiçten yapılmaktaydı.


                
Bu evler temel kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla 2 ya da 3 bölmeden oluşan dikdörtgen ya da yamuk planlı yapılardı. Evlerin girişleri ise damlarındaki açıklıktan sağlanıyordu. Bu durum gene vahşi hayvanların evlerin içine girmesini önlemek adına alınmış bir önlemdi. Evdeki odalar arasındaki geçiş ise duvarlarda bırakılan kapı deliklerinden sağlanıyordu. Bu duvarlar da 2 veya 3 kat sıva ile sınavırdı.


İnsanları Birleştirici Bir Unsur: Ateş

    Bu odaların birinde ise dörtgen planlı büyük bir ocak bulunurdu. Ateş insalığın onu keşfettiği ilk dönemlerden itibaren birleştirici bir unsur olarak karşımıza çıktığından, ocağın bulunduğu bu odalar aile fertlerinin toplandığı ve gününün büyük bir bölümünü geçirdiği oda olarak düşünür. Ocak hem yemek pişirmeye hem de evi ısıtmaya yarayan oldukça önemli bir araçtı o dönemde. Evlerinde iki ocak bulunan ailelerin ise büyük bir zenginliğe sahip olduğu düşünülür.

    Höyüğün güneybatısında bulunan duvarları kırmızı boya ile kaplanmış,  ebat olarak diğer yapılardan daha büyük olan bir yapı grubu bulunur. Bu yapıların tapınak yapısı olduğu düşünülür. Çünkü bu yapıların tabanlarının altında hoker (bir nevi cenin) pozisyonunda gömülmüş insan cesetleri ile bu cesetlerin yanına bırakılan mezar hediyeleri bulunur. Bu hediyeler arasında taşlardan ya da bakırdan yapılmış kolyeler ve yüzükler bulunurdu.


                
İnsan iskeletlerinde yapılan incelemeler ve kullandıkları aletlerin çeşitliliğine bakıldığında bu höyükte yaşayan insanların henüz koyun ve keçi eti ile beslendiğini gösterir. Tarım ise çok küçük alanlarda buğday ve arpa üretiminden ibaretti. Kullandıkları aletlerin büyük bir çoğunluğu bölgede oldukça kolay ve sıklıkla bulunan volkanik camdan yani obsidyenden yaptıkları görülür.

Bu İçeriği Paylaşın
Yorum bırakın

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version