Hititlerin din anlayışı, diğer din anlayışlarının aksine sonsuz bir hoşgörüye dayanmaktadır. Yani, kendisinden sonra gelen ya da diğer halkların dinlerine “Onlar doğru değil” demek yerine, onları da içine alan, her halkın dini inanışlarına saygı duyan ve hatta onların dinini de kabul eden, aslında bir “Dinler bütünüdür.”. Bunun en büyük nedeni Hitit Devletinin tek bir ulustan meydana gelen bir devlet olmayıp da, birden çok halkın oluşturduğu federal bir devlet olmasından kaynaklanmaktadır. Halkın merkezi otoriteye karşı bu denli bağlı olmasının ve Hitit Devleti’nin de bu denli uzunca bir süre imparatorluk olarak kendisini idame ettirmesi ve bu süre içerisinde de az sayılacak iç karışıklığa sahne olmasının temel dayanağı işte bu “Hoşgörü”dür.
Hitit topraklarında yapılan arkeolojik kazı çalışmaları sırasında ele geçen tabletlerde arkeologlar ve dil bilimciler sık sık “ Hatti Ülkesi’nin Bin Tanrısı” tanımını görmüşlerdir. Bunun en büyük nedeni, Hititlerin fetih ettiği yerlerdeki ulusların dinlerinde yer alan tanrıları, kendi tanrılarının arasına katarak onlara saygı duymasından ileri gelir. Dolayısıyla Hitit İmparatorluğunun toprakları çoğaldıkta, Hitit Dininin Tanrıları da o denli çoğalıyordu. Bununla birlikte bu Tanrılar’ın görüntüsü, sunuları ve hatta isimleri bile yöreden yöreye farklılık gösterse de, temelde hepsi aynı tanrıyı nitelerdi.
Örnek vermek gerekirse, Hitit Tabletlerinde sık sık “Bütün Teşhuplar” ya da “Bütün Hepatlar” gibi yazılara rastlanmaktadır. “Bütün” diye nitelendirdiği bu tanrılar aslında “Baş Tanrı” diyebileceğimiz çok kudretli “birer” tanrıyken, “Bütün” kavramının kullanılması bu tanrıların Hitit Toprakları içerisinde başka uluslar tarafından başka isimlerle adlandırıldığı bilgisini bizlere sunar.
Bununla birlikte bu hoşgörü, 2. Hattuşili döneminde biraz asimilasyona da neden olmuştur. Hurrilerle karşılaşan Hitit Kralı ve karısı, Hurri dininden oldukça etkilenmiş ve Hitit tanrılarının isimlerinin de Hurri isimleri ile değiştirmişlerdir.
Hititler de, “Bin Tanrılı Din” kavramını destekleyen nitelikte, 1000 sayısına yakın tanrı inancı bulunsa da, temelde birkaç baş tanrı inancı bulunmaktaydı.
Teşhup
Aslında Hititler tarafından önceleri bu tanrı için “Taru” kelimesini kullansalar da, yukarıda anlattığımız Hurri etkisinden dolayı daha sonraları Teşhup olarak adlandırıldı. Bahsi geçen tanrı, Hitit İmparatorluğunun baş tanrısıydı ve aynı zamanda fırtına tanrısı olarak göksel olayları yönettiğine inanılırdı. Bu tanrıya, Anadolu’nun hemen hemen her yerinde bütün halklar tapınım gösterirdi. Fırtına tanrısı olması, Yunan’daki Zeus ile benzerlik taşımasının yanı sıra Hitit tabletlerindeki “Siu” sözcüğü de, fonetik olarak Zeus ile oldukça yakındır. Yani Yunan kavimleri bu tanrıyı daha sonra kendilerine adapte etmiş olabilirler.
Hititlerin baş tanrısı metinlerde genellikle “Hatti Ülkesi’nin Gök Tanrısı” olarak geçer. Bununla birlikte Hitit Kralının meşruluğunu kanıtlamak amacıyla kimi zaman “Sarayın Tanrısı” gibi isimlerde verilmişti. Görsel eserlerde ise bu tanrı genellikle dağların üzerinde tasvir edilir. Bunun nedeni de dağların Hititler tarafından kutsal sayılması ve tapınım görmesidir. Teşhup’un en önemli belirteci ise boğadır. Boğa, çok eski dönemlerden beri Anadolu’da büyük saygı görmüş, kutsallaştırılmış ve tapınım görmüş bir tanrı imgesidir. Dolayısıyla bu gelenek, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen Hititlerde de sürdürülmüştür.
Hepat
Hepat, Teşhup’un eşi yani baş tanrıçadır. Tıpkı boğada olduğu gibi, Anadolu’da dişi tanrılar çok uzun bir süre tapınım görmüş ve hatta tarih öncesi dönemlerde baş tanrı olarak sayılmıştı. Bu gelenek de aynı şekilde binlerce yıl sonra Hititler’de devam ettirilmiş ve baş tanrıça Hepat’a büyük anlamlar yüklenerek büyük bir tapınım gösterilmiştir.
Görsel sanatlarda da Hepat, çoğu zaman Teşhup ile birlikte resmedilir. Teşhup sağda, Hepat ise solda durur. Bunun nedeni, Hititler’de sağ tarafın daha kutsal sayılmasıdır. Bu durum bütün tasvirlerde görülür. Dişi tanrıçalar hep sol tarafta, erkekler ise hep sağ tarafta bulunur.