Anadolu’da İ.Ö. 2.Binin ikinci çeyreğine kadar merkezi bir devletten söz etmek mümkün değildir. Merkezi bir devlet kurulmasına yönelik ilk çalışmalar, İ.Ö. 1750 yıllarına gelindiğinde Pithana oğlu Anitta’nın Neşa, Zalpa ve Hattuşa kentini alması ile başlar. Anitta, bu kentleri aldıktan sonra “Büyük Kral” ünvanını alır. Kendisinin ne kadar kudretli olduğunu bu unvandan ve Kültepe Höyüğü yakınlarındaki sarayından anlayabiliyoruz. Bu sarayda yapılan kazılarda üzerinde Kral Anitta’nın Sarayı yazan bronz bir mızrak ucu ele geçmiştir.
Anitta’nın ölümünü takip eden dönemde, aynı soydan gelen Labarna, Hattuşaşı başkent yapar ve kendisine de Hattuşili yani Hattuşaşlı adını takar. Tarihçiler ve arkeologlar, Hattuşili’nin başka geçmesi ile Hitit Devleti’nin resmen kurulduğunu söylerler. Bu kuruluş da tarih olarak İ.Ö. 16
50 ile 1620 yılları arasına denk gelmektedir.
Hititlerin Kökeni
Bu yıllarda Anadolu’da yazımızın başında belirttiğimiz gibi merkezi bir devlet bulunmuyordu ve Anadolu’da farklı farklı dillere sahip birçok halk bulunuyordu. Bu halklar arasında Kızılırmak yayı içerisinde yaşayan halka Hattiler denirdi ve oldukça oprjinal bir halktı. Dilleri hiçbir halka benzemiyordu. Ancak biraz da olsa Hurriceyi andırırdı. Bununla birlikte Hattilerle komşu olarak yaşayan Hititler bulunuyordu. Bu halkın dili ise Hint-Avrupa dil ailesindendi. Ancak bu halkların nereden Anadolu’ya geldiği ya da Anadolu’nun yerli halkı olup olmadığı konusunda bugün hala tartışmalar devam etmektedir. Ancak genel kanı, Hattilerin Anadolu’nun yerel halkı olduğu, Hititlerin ise Kafkasya’dan gelmiş olabilecekleridir. Bununla birlikte bazı araştırmacılar bu savın yanlış olduğunu zira, Kafkasya üzerinden gelen bir halkın yol boyunca hiç iz bırakmadan direkt olarak Kızılırmak kavisi içerisine yerleşebilmiş olmalarının mantık dışı olduğunu savunur.
Bazı araştırmacılar ise, bu halkın Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Ukrayna taraflarından göç ettiğini söyler. Ayrıca halkın güneydoğu Anadolulu olduğu gibi savlar da bulunmaktadır. Bu sav oldukça iyi bir temele dayanır. Daha önceki yazılarımızda, tarımın Güneydoğu Anadolu bölgesinde başladığını ve insanların gelişimi açısından çok büyük bir adım olduğundan bahsetmiştik. Bu paralelde, Hint-Avrupa dil ailesine mensup bir dil olan Hititçe’nin, bu gelişmiş bölge içerisinde bu denli iyi bir şekilde gelişmiş olabileceği olasılıklar dahilindedir. Bununla birlikte Hititlerin devlet kurma kabiliyetini de, Güneydoğu Anadolu ve çevresindeki bölgelerde kurulan devletlerden almış olabileceği de düşünülebilir.
Bu yıllarda Anadolu’da yaşayan bir diğer halk ise Hurrilerdir. Hurriler, İ.Ö. 3. Bin yıldan itibaren Anadolu’da bilinen ve oldukça sözü geçen bir halktır. Bu halkın, Anadolu’ya İlk Tunç Çağı kültürünü doğudaki medeniyetlerden getiren ilk halk olduğu düşünülmektedir. Bu savın dayandığı nokta ise arkeolojik kalıntılardan çok Hurricenin kuzeydoğu Kafkas dilleri ile oldukça benzer yanları olmasıdır.
Anadolu’nun batı bölgelerinde ise Luviler adı verilen bir millet yaşamaktaydı. Bu halkın, İ.Ö. 2300 yıllarında Balkanlar üzerinden Anadolu’ya göç ettiği söylense de, bu konuda araştırmacılar yine soru işareti bırakmaktadırlar. Bu tarihlerde Anadolu’da bulunan bu büyük halkların yanı sıra, Karadeniz bölgesinde de “Pala” adı verilen, Hint Avrupa Dil Ailesi kökenli bir başka dil konuşulurdu.
Hitit Kavramı
Filologlar önce, Hitit merkezlerinde bulunan yazıtlarda sıklıkla adı geçen Hatti kavramını, bu halk için kullandılar. Ancak daha sonra yapılan araştırmalarda Hatti halkının Hititlerden farklı bir halk olduğu ortaya konmuştur. Bundan sonra Filologlar, Hatti kelimesini biraz değişikliğe uğratarak, Ahdi-Atikte adı geçen “Heth” ya da “Hattim” sözcükleri ile bağdaştırarak “Hitit” kavramını ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla bu “Hitit” kavramı da bu bahsi geçen kavim için doğru bir isim değildir.