Türkiye ile Sovyetler Birliği Kurtuluş Savaşı sırasında yapıcı ve olumlu ilişkiler kurmuştu. Anadolu'da verilen Kurtuluş Mücadelesi'ne Sovyetler Birliği önemli maddi yardımlarda bulunmuş ve silah temin etmişti. Bu olumlu ilişkiler Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra da devam etmiş; Sovyetler Birliği, Türkiye'ye faizsiz krediler sağlamıştı.
Ancak bu ilişki bir süre sonra bozulmaya başladı. Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı sırasında ve savaştan sonra Türkiye'den toprak talebinde bulunmuştu. 1939 yılında Moskova'ya giden Şükrü Saraçoğlu'na bu talep açıklanmıştı. Bunun yanında 4 Şubat 1945 günü başlayan Yalta Konferansı'nda Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş; boğazlar üzerindeki hakimiyetinin arttırılmasını istemişti. Bu konuda farklı görüşler de mevcut. Sovyetler Birliği'nin asla Türkiye'den toprak talebinde bulunmadığını belirtenler vardır. Ancak, 16-26 Aralık 1945'de Moskova'da yapılan dışişleri bakanları konferansının tutanakları incelendiğinde Stalin'in Kars ve Ardahan'dan Türkiye'nin ele geçirdiği topraklar olarak bahsettiği görülür. Burada, 1921 öncesi sınırlarına geri dönülsün şeklinde bir teklifte bulundu (1). Sovyetler Birliği'nin bu yaklaşımı Türkiye'yi daha da Batı'ya yakınlaştırdı. Türkiye, Batı'yı dengeleyici bir güç olarak görüyordu.
1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye'nin Batı dünyasıyla olan ilişkileri hız kazandı. Demokrat Parti daha iktidarının birinci ayını doldurmuştu ki önemli bir sorun patlak verdi: Kore Savaşı. BM Güvenlik Konseyi Türkiye'den askeri destek istedi. Demokrat Parti hükümeti bu isteği olumlu karşıladı. Adnan Menderes, Yalova'da verdiği demeçte Türkiye'nin 400 askerle Kore'ye asker göndereceğini açıkladı. Menderes, Kore Savaşı'nı NATO'ya katılmak için bir fırsat olarak görüyordu. Türkiye'nin Batı dünyasının bir parçası olduğu bu şekilde ispat edilebilirdi. Peki, İnönü döneminde NATO'ya üye olma stratejisi izlenmedi mi? Bununla ilgili Altan Öymen'in Öfkeli Yıllar kitabında aktardığı güzel bir olay vardır. 14 Mayıs'ta gerçekleştiren seçimlerin ardından DP lideri Celal Bayar ile CHP lideri İsmet İnönü arasında NATO konusunda kısa bir sohbet geçer. Celal Bayar, İsmet İnönü'ye, “Niye NATO'ya girmediniz?” diye sorar. İsmet İnönü de şu cevabı verir: “Aldılar da girmedik mi iki gözüm?“
NATO hakkında birkaç bilgi verelim. 1949'da kurulan NATO'nun Türkçe karşılığı Kuzey Atlantik Antlaşma Örgütü'ydü. Adından da anlaşılacağı üzere bölgesel bir kuruluştu. Atlantik Okyanusu'nda bulunan belli ülkeler katılmıştı. 12 ülke üyeydi: ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Danimarka, Norveç, İzlanda, Portekiz, İtalya.
Türkiye, 1 Ağustos 1950'de ABD, İngiltere ve Fransa büyükelçilerine NATO'ya üye olma konusundaki isteğini iletti. Ama bunu kabul ettirmek hiç de kolay olmayacaktı.
Türkiye'nin NATO'ya üye olmasına özellikle İngiltere ve İskandinav ülkeleri karşı çıkıyordu. İngiltere tam üyelik yerine özel bir üyelik oluşturmaktan yanaydı. Ülkeler arasındaki bu düşünce Kore Savaşı'nın ardından biraz daha olumlu olmaya başladı. Türkiye'nin Kore Savaşı'na en çok asker gönderen ülkelerden olması ve askerlerin savaş sırasında büyük mücadeleler vermesi birçok ülkeyi etkilemişti.
ABD, İngiltere ve İskandinav ülkelerine ikna etmek için çok çabaladı. Bu ikna çabaları sonuç verdi ve ülkeler razı oldu. 1951'de Kanada'nın başkenti Ottowa'da yapılan toplantıda Türkiye'nin yanında Yunanistan'ın da NATO'ya üye olması kabul edildi. 18 Şubat 1952 günü Lizbon'da yapılan toplantıdaysa Türkiye ile Yunanistan resmen NATO üyesi oldular.
(1) CNNTÜRK, 01.12.2007