Tarih: 6 Eylül 1955
“Kıbrıs meselesi”ni görüşmek üzere Lonra'da düzenlenen konferans sekizinci günündeydi. Konferansta taraflar kararlılıkla düşüncelerini ortaya koyduğu sırada TRT radyodan “felakete” yol açacak haber geçiyordu: “Selanik'te Aziz Atatürk'ün doğduğu evle, Türk konsolosluğu binası arasında bahçede saat gece yarısını dört geçe bir bomba patlamış ve infilak neticesinde Aziz Atatürk'ün doğduğu evin penceresi ile konsoloshanenin camları hasara uğramıştır.”
“ATAMIZIN EVİ BOMBA İLE HASARA UĞRADI”
Selanik'te Atatürk'ün doğduğu eve el yapımı bir bomba atılmış ve patlamanın etkisiyle de evin bir camı kırılmıştı. Haber tam anlamıyla bir bomba etkisi yaratmıştı. Haberin tüm halka yayılması için olağanüstü çaba gösterildi. DP İstanbul Milletvekili Mithat Peri'nin sahibi olduğu İstanbul Ekspres gazetesi ikinci baskısını yaptı ve hadiseyi manşetinden duyurdu; “Atamızın Evi Bomba ile Hasara Uğradı” şeklinde. Gazetede Kıbrıs Türktür Derneği Genel Sekreteri'nin bir açıklaması da yer alıyordu: “Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalı ödeteceğiz.” İstanbul Ekspres gazetesi rekor bir satış gerçekleştirdi. 20 bin civarında tirajı bulunan gazete o gün 290 bin tiraj aldı. Gazetenin dağıtılmasında Kıbrıs Türktür Derneği üyelerinin de katkısı gözardı edilemezdi.
İstanbul Ekspres gazetesinin olayla ilgili manşeti
Atatürk'ün evinin bombalanması haberi kısa bir sürede tüm halk tarafından öğrenildi. Saat 17:00'dan itibaren çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kitleler sokaklara döküldü. Kitleler, Taksim'e doğru yola koyuldu. Dillerde ise, “Kıbrıs Türktür, Türk kalacak” sloganı vardı.
Kalabalık Taksim Meydanı'nda
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes de bu sırada İstanbul'daydı. Olayları haber almışlar, ancak sadece miting yapılacağını düşündüklerinden pek önem vermemişlerdi. Bundan dolayı Ankara'ya gitmek üzere Haydarpaşa Garı'ndan trene bindiler.
Ancak, saatler ilerledikçe öfkeli kalabalıklar sayıca artıyordu. Kalabalığın ellerinde Ekspres gazetesinin de olması oldukça ilginçti. İlk saldırı sahibi Rum olan Şişli'deki bir pastaneye yapıldı.
Saldırılar gittikçe artıyordu. Kumkapı, Şişli, Kurtuluş, Samatya, Cihangir, Ortaköy, Dolapdere gibi Rum'ların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde büyük saldırılar ve yağmalar yapıldı. Evler, dükkanlar, kiliseler saldırılara uğradı. Hatta mezarlıklar bile… Olaylar salt İstanbul'la sınırlı kalmadı. İzmir ve İskenderun'da da etkisini gösterdi; İzmir'de Rum Kilisesi tamamen yakıldı.
İstanbul adeta savaş alanına dönmüştü…
Öfkeli kalabalıkların gözü dönmüştü. Öyle ki, saldırılar sırasında Rum zannedilerek bazı Müslümanlara da zarar vermişlerdi.
Kimi Türkler ise Rum komşularını koruyabilmek için büyük bir mücadele vermişti. Rum komşularının evlerinin önünde sabaha kadar oturup onlara zarar verilmesini önlemek için nöbet tutanlar da vardı.
Olaya tanık olanların anlatımlarına göre Rumların yaşadığı evlerin kapılarına Haç işareti yapılmıştı. Ayrıca, göstericilerin elindeki sopalarda aynıydı ve tek bir merkezden dağıtılmış gibiydi. Bu da olayın bir “tertip” olduğu iddialarını güçlendiren bir durumdu.
Polis ise olaylarda etkisizdi. İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, Birinci Ordu Müfettişliğinden yardım istedi. Ancak, beklediği yardım çok sonra gelecekti.
Olayların büyüdüğünü Celal Bayar ve Adnan Menderes Sapanca'da İzmit Valisi'nden haber aldı. Bunun üzerine hemen karayoluyla İstanbul'a hareket ettiler.
7 Eylül 1955 tarihli Vatan gazetesinde olaylar şöyle aktarılıyordu: “İstanbul'da dün bazı tahrip ve yağmalar oldu. Beyoğlu, Pangaltı, Kurtuluş, Yüksekkaldırım, Karaköy Bankalar caddesi, Eminönü, Sirkeci, Kumkapı semtlerindeki Rumlara ait ticarethane ve bazı evler tahrip edildi.”