SİZ İÇERDEN BİZ DIŞARDAN

Zeynep ÇAKIR 4.6k Görüntüleme
4 Dk Okuma

     Osmanlı’nın çöküş döneminin yetenekli, yenilikçi ve cevval siyasetçilerden biri Keçecizade Mehmed Fuat Paşa’dır.(d.1815- ö.1869) Şair ve alim Keçecizade İzzet Molla’nın oğludur, annesi ise Merzifonlu Kara Mustafa Paşa soyundan gelmektedir. Çocukluğunun  ilmi ve siyasi atmosferini zeka ve kabiliyetleriyle yoğurmuş bu devlet adamı tıbbiye bitirmiş (1835) olduğu halde kendini , devrin çalkantılı siyasetinin içinde bulmuş ve Abdülaziz döneminde tam iki kez sadrazamlık- başbakanlık ve 5 kez de hariciye nazırlığı yani dışişleri bakanlığı görevlerinde bulunmuştur.

     Devletin hasta adam sayıldığı ve bu hasta adam ölmeden üç büyük devlet olan Fransa İngiltere ve Rusya tarafından kendi çıkarları dahilinde bir uzvunun koparılmaya çalışıldığı ve bunun için de imparatorluğun azınlık hakları konusu ve stratejik noktalarında çeşitli isyanlarla başına türlü gaileler açarak nefessiz bırakıldığı bu dönemde devlet adamlığı zor bir iştir. Bu yüzden Tanzimat Dönemi her alanda açılan yeni kurumlar ve yeni düzenlemeler ve dışarıda çoğu diplomatik çabalarla çözümlenmeye çalışılan  siyasi sorunlarla şekillenmiştir.İşte Fuat Paşa bu  çetrefilli dönemde idari, askeri ,mali ,eğitim imar ve bayındırlık hizmetleri gibi bir koltuğa birkaç karpuz sığdırmak gibi ,bir anda birçok görevi uhdesinde bulundurmuştur.

     Paşa’nın eğitim ve terbiyesinde Fransız  tesiri hakim olmuştur ve bu, idare ve siyasetinin Fransız tarzında şekillenmesini netice verecektir. Galatasaray Lisesi’nin kurucusudur. İstanbul Boğazı’nda şehir içi deniz taşımacılığının simgesi olan ve edebiyatımızın da önemli bir motifi olarak yer etmiş bulunan “Şirket-i Hayriye” vapurlarının işletime açılmasının da öncülerindendir. Yine Suhulet ve Sahilbent adlı iki araba vapurunun Üsküdar- Kabataş arası deniz işletmeciliğinde  yer alması da bu dönemdedir ki bu uygulama o zaman için  dünyada bir ilktir.

     Fuat Paşa Türkiye’nin diplomasi tarihinin yetiştirdiği en önemli simalarındandır. Fakat ne var ki devlet eski gücünde değildir. Sultan Abdulaziz’e Avrupalı devletler karşısında devletin izzetini korumanın nasıl temin edileceğini içeren siyasi bir vasiyetname kaleme almış olması, ve yine sultanın Mısır Hidivi’nin kızıyla evlenmesini devletin çıkarları açısından tehlikeli bulup engellemesi onun ileri görüşlülüğünü  ortaya koyduğu gibi devletin akıbetinden duyduğu samimi endişenin de delilidir.

     Fakat bunlardan daha fazla olarak Fuat Paşa’yı gerek bizde ve gerek Avrupa’da meşhur kılan özelliği nüktedan ve hazırcevaplığa dayanan renkli kişiliğidir ki Onun meclisinde bulunan herkes bundan bolca nasiplenmiştir.

     Paşanın da hazır bulunduğu Avrupa büyük devletlerinin diplomatlarından müteşekkil  bir toplantıda Avrupa’nın en güçlü devleti hangisidir yollu bir soru münakaşa tarzında ortaya atılır. Paşa herkesin görüşünü dinledikten sonra gülerek cevap verir; “ Avrupa’nın en kuvvetli devleti Osmanlıdır.  Zira tam üç yüz yıldır siz içerden biz dışarıdan yıkmaya çalışıyoruz da bir türlü muvaffak olamıyoruz.”

     Çar Nikola’nın “hasta adam”  tezine ise hekimlik mesleğinin gereği olarak hekim dilince bakınız nasıl karşı koyar ve devletin izzetini korur: “ Ben Türkiye’yi Çar Hazretleri’nden daha iyi tanırım. Her tarafını vurdum dinledim. İçli dışlı muayene ettim ve şu hakikate vardım ki Türkiye’nin bünyesi çok sağlamdır, uzuvlarında da bir hastalık yoktur. Türkiye ancak bir cilt hastalığına tutulmuştur. Çabuk iyileşmesi için vücuduna sürülecek kükürt yok.”

     Paşaya sorarlar; “Paşa’m gerçek dostların kimler”  cevap gelir; “Şimdi iktidardayım bilemem”  Divanyolu Caddesi’nin genişletilmesi sırasında çok istemezükçülerin muhalefetiyle karşılaşır. Bunlardan biri olan Hüseyin Bey işlem tamamlandıktan sonra, hem memnun olduğunu bildirmek ve hem de özür mahiyetinde: “Saye-i devletinizde caddeler ve kaldırımlar pek güzel oldu”  der,  demesine ama taştan da ağır cevabı yemekte gecikmez: “Evet bu kaldırımlar bize atılan taşlarla yapıldı.”

Bu İçeriği Paylaşın
1 Yorum

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version