Ders kitaplarında tarih anlatımının esası, devletlerin siyasi özelliklerine dayanır. Başarı ve başarısızlık kavramı devletin gücü ile ölçülür. Osmanlı devletinin başı olan padişahlar da keza cihangirlikleriyle övülürken, siyasi bir başarıda imzası bulunmayan veya etkisi az olan tarihe silik bir şahsiyet olarak geçmekten kendini kurtaramaz. Denklemi siyaset üzerine kurunca bu yaklaşım doğru gibi görünse de eksiktir. Sonuçta onların da özel uğraşları ve ilgi alanları ve ilginç alışkanlıkları vardır. İsterseniz sayfamızın izin verdiği ölçüde birkaçına göz atalım;
Dünya malından nasipsiz Osman Gazi: Yeni bir devletin temellerini atan ve 6 asır kadar kendi ismiyle yaşatan Osman Gazi’nin ne bir sarayı ne de tac ü tahtı vardır. Beylik ve hükümdarlık kavramlarının ancak gaza ve cihada hizmetle anılacak bir anlayışla sürdürmesi, göçebe kültürden gelen dünyaya bağlanmanın geçersizliği terbiyesi onun hayatının temel ilkelerinden olmuştur. Bunun ispatı ise öldükten sonra terekesinden çıkan mal varlığıdır: Denizli bezinden yapılmış sarık, bir başlık, bir çizme, bir kılıç, bir tirkeş, bir mızrak, kırmızı renkli sancaklar, atı için zırh takımı, üç sürü koyun…
1.Murad derviş ruhlu, sofi meşreptir. Hüdavendigar mahlası onun Mevlana’ya olan sevgisinden kaynaklandığı gibi, merhamet ve doğrulukla hareket etmesinden ötürü halk tarafından sevgi nişanesi olarak yakıştırılmıştır. Yıldırım Bayezid ise kendisinden önceki padişahların sade hayatının aksine, süs ve gösterişe düşkün bir padişah olarak görünüyor. Devletin zenginleşmesine paralel gücü simgeleyen alametlerin artması normal görülmelidir. Bursa kadifesi, seraser denilen ipekli altın ve gümüş işlemeli kumaş, ve sırmalı kadifeden kaftanlar giydiği altın ve gümüş tabaktan yemek yediği, içki içtiği kayıtlara geçmiştir. Aynı zamanda şair ve Zeyniyye adlı bir tarikatin mehsubudur. Bursa Ulu Camii’nin banisidir. Niğbolu Savaşına gitmeden önce yaptığı adak üzerine kurulmuştur.
II.Murad’tan itibaren Osmanlı padişahlarının özel hobi olarak şiirle meşgul oldukları dikkat çeker. Şair padişahlar kendi isimleriyle değil, mahlas adı verilen takma isim kullanmışlardır. II. Murad: Muradi , Fatih :Avni , II.Bayezid:Adli, Kanuni : Muhibbi , II. Mustafa:İkbali, III. Selim: İlhami ,II. Mahmud :Avni mahlasıyla şiirler yazmışlardır.Yavuz Selim’in ise Farsça divanı vardır.
Hat sanatında usta olan padişahlar ise 2. Bayezid ve Sultan 3. Ahmed’dir. Sultan Ahmed Çeşmesinin üstündeki beyit kendi el yazmasıdır. Üsküdarda annesi Gülnuş Valide Sultan adına inşa ettirdiği camideki celi hatla yazılmış olan; “Cennet annelerin ayağı altındadır ve Hikmetin başı Allah korkusudur” hadis-i şerifleri onun eseridir.
Bestekar Osmanlı Padişahları içinde ismini ilk zikredeceğimiz isim hiç şüphesiz 3. Selim’dir. Müziğimize “Suzidilara” makamını kazandırmıştır.
El sanatlarında mahir olanların başında ise kuyumculuğuyla ünlü Kanuni, ince ahşap işçiliğinde usta marangoz olan 2. Abdülhamit gelmektedir.
3. Murad’ın siyasi şöhreti pek iç açıcı değildir. Başa geçtiğinde kardeşlerini öldürdüğü ve kalabalık bir harem kurmasıyla tenkit edilmiştir. Öte yandan Kanuni torunu bu hükümdarın sanatkar kişiliği Osmanlı kültür hayatına müzik, hat, şiir edebiyat mimari gibi alanlarda estetik bir zevkin gelişmesini kazandırmıştır. Daha ilginç bir şey daha var; kandiller ve mukaddes geceleri ihya geleneğini başlatan padişahtır. Bu gecelere hürmeten camilerde kandillerin yanması adeti ilk kez onunla başlamıştır. Bugün severek dinlediğimiz “uyan ey gözlerim gafletten uyan” ilahisinin sözleri ona aittir.
Hiç şüphesiz bütün padişahlar askerlik sanatına ait okçuluk, at binme, nişancılık ve silah kullanma konularına vakıftılar. IV. Murad ve Sultan Abdülaziz’in pehlivan yapılı kuvvetli padişahlar olup, bu konulardaki üstünlükleri tartışılmamaktadır.
Ve yine tartışmasız klasik dönemden itibaren bütün Osmanlı padişahları Haremeyn-i Şerif yani kutsal topraklarla ilgili hayır eserleri, ayni ve nakdi yardımları, suyolları, surre alayları gibi hizmetler de birbirleriyle adeta yarış içindedirler.
Padişah Abdülmecid’in zarif şahsiyeti dillere destandır. Onun zarif kişiliğinin ve peygamber saygısının silinmez delilerden biri ise Kuba Mescidi kitabesinde bulunan çifte tuğradır. Osmanlı padişahlarının hayır amaçlı bir kurum yaptırdıkları zaman kendi imzalarını atmaları bir gelenektir. Tuğralı bir kitabe orada Osmanlı mührünü gösterir. İşte Kuba Mescidini tamir ettiren, aslında bir bakıma yeniden yaptıran padişah buranın asıl sahibine hürmeti gereği, Peygamber mescidinin kitabesinin üstünde Hz. Peygamberin mübarek ismini yazdırmıştır. Padişahın isminin yazılı olduğu tuğra ise edebe aykırı olmasın düşüncesiyle bu ibarenin altında yer almıştır. İşte böyle: özel hayatlarındaki kusurları veya siyasi icraatlarındaki eksikleri yanlışları olanları bile asırlar boyu İslam aleminin himayesini üstlenme rolünü bihakkın yerine getirmişlerdir.
Not: Bu konuda daha kapsamlı bilgi için Osmanlının Mahrem Tarihi – Mustafa Armağan adlı esere bakabilirsiniz.
en büyük şair padişahlardan biri olarak Kanuni yani mahlasıyla söylersek Muhibbi gösterilir her zaman, derslerimizde de biz böyle öğrenmiştik
neden kopyalayamıyoruz …?
Sn. @Erhan Özdemir; Kopyalama yerine, site linkini paylaşabilir veya sayfanın "Print Scrn" tuşu ile fotoğrafını çekebilirsiniz… Saygılarımızla…