Tarihin öyle safhaları vardır ki her okuyuşta içiniz burkulur, hayıflanmaktan kendinizi alamazsınız. Adı tarihe 2. Viyana Kuşatması bozgunuyla geçen dirayetli ve idealist bir devlet adamının hem kendi acı sonunu hem de devleti gerilemeye götüren bir dizi başarısız savaşların başlangıcını hazırlayan bir dönüm noktasının bu ibretli hikayesinde tarihi çevirmek, sil baştan yeni bir senaryo ile yazmak istersiniz. Fakat ne çare ki ; giden gitmiş, kader hükmünü icra etmiştir.
Kimdir Merzifonlu Kara Mustafa Paşa? Merzifon’un Marınca köyünde doğmuştur. Babası Oruç Bey tımarlı sipahi olarak Bağdat Seferine katılmış ve şehit düşmüştür. 4 yaşında yetim kalan Merzifonlu’yu Köprülü Mehmet Paşa himayesine almış, oğlu Fazıl Ahmed Paşa ile beraber eğitmiş, tahsil gördürmüş, yetiştirmiştir. Terbiye ocağı sağlam olunca da devlet işlerinde başarılar ve rütbeler ard arda gelir. İtibarı da serveti de buna paralel arttıkça artar.Getirildiği her görevin üstesinden azim ve iradesi sayesinde yüz akıyla çıkmayı başarır. Fazıl Ahmet Paşa’nın sağ koludur. Onun devrindeki fetih hamlelerinde Merzifonlu’nun emeği çoktur. Fazıl Ahmet Paşa’nın vefatıyla da padişah 4. Mehmed tarafından veziriazamlığa tayin edilir.Devletin padişahtan sonra gelen ikinci ismidir. Fakat o hep Serdar-ı Ekrem sıfatıyla cephelerdedir. Lehistan Ukrayna ve Rusya sınırlarında at koşturur, kaleler zapteder, düşman kovalar. Stratejik yönden çok önemli olan Çehrin kalesi Ruslardan alınır.
Sonun Başlangıcı: Osmanlının bu yılları, çok genişlemiş sınırlarını korumak maksadıyla düşman akınlarını püskürtmeye yönelik seferlerin yapılmasıyla şekillenmiştir. Halbuki devlet politikasında hep Kanuni döneminin şevketine ulaşmak özlemi hakimdir. Sadece sınırları ve statükoyu korumak değil belki Kanuni’nin sancağını daha ileriye götürmektir asıl arzulanan. İşte Merzifonlu’nun bütün hırsı ve ideali budur.Tarih 1683 ‘tür. Avusturya din ve mezhep çatışmalarıyla kavrulmaktadır. Katolik kral 1. Leopold kendi sınırları içinde olan Macar topraklarında Protestan olan halkı mezhep değiştirmeye zorlamaktadır. Macarlar İmre Tökeli liderliğinde ayaklandılar ancak güçleri imparatorluk güçlerinin karşısında çok zayıftı. İmre Tökeli Osmanlıdan yardım isteyince bu fırsat bilinip, yukarıda söylediğimiz nedenlerden ötürü bir savaş bahanesi sayıldı. Hem daha önce Avusturya’nın Zitvatorok Antlaşmasıyla elde ettiği prestij üstünlüğüne de böylece son verilebilirdi. Merzifonlu, 4. Mehmed’i de ikna ederek divandan savaş kararını çıkartmayı başardı. Hedef öncelikli olarak Yanıkkale’yi ele geçirmekti ancak Merzifonlu diğer komutanların karşı çıkmalarına aldırmayarak doğrudan Viyana önlerine geldi ve şehri kuşattı.Ancak bu istihkamlı kaleye son darbeyi vuracak ağır toplar getirilmemiş ordu kuşatma için hazırlanmamıştı. Buna rağmen 14 Temmuzdan başlayıp 12 Eylül’e kadar süren bu kuşatmada şehrin düşmesi an meselesiydi. Fakat Paşa son darbeyi vurmak yerine şehrin kendiliğinden düşmesini bekliyordu. Amaç “vire”ile teslim olan şehirde yağma ve ganimet yapılmazdı. Bunu istemiyordu Merzifonlu. Fakat “su uyur düşman uyumaz” atasözünün hayata geçirilişi gibi , Hristiyanlığın bu önemli kalesinin Türk baskısı altında olması haçlı zihniyetini harekete geçirecekti. Leh kralı Jan Sobieski’nin komutasındaki bu Haçlı Ordusu Viyana önlerindeydi. Ne yazık ki Budin Beylerbeyinin olanca gayreti bu birlikleri durdurmaya yetmediği gibi Kırım Hanının da yardıma gitmemesi ihanetiyle karşılaşıldı. Sonuç çepeçevre kuşatılmış ve takviye birliklerden yoksun kalmış Osmanlı ordusu yenildi. Kuşatma kaldırıldı , ordu önce Budin sonra Belgrad’a geri çekildi.
Aslında ordunun bu moral bozukluğu içinde dağılıp kırdırılmaması da büyük bir askeri manevra idi. Zaten 4 . Mehmed vezirini bu işten mesul tutmadığını bildirircesine kılıç ve kaftan göndererek gönlünü aldı. Fakat her zaman ki gibi asıl bozgun cephedeki değil içeride olandı. Paşadan biraz canı yanmış olanlar şahsi kin ve hırslarının kurbanı olarak bu işin bütün sorumluluğunu ve suçunu Merzifonlu üstüne yıkıp onun kellesini aldırmayı başardılar. Halbuki Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa , siyaseten sevmediği paşa hakkında devleti bu kaosa sürüklediği gibi çıkarmakta da yine onun dirayetinin ve hırsının lazım olduğunu ve idam edilmemesi gerektiğini savunarak hakperest davranmıştı. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma hali gibi, bundan sonra bozgunun yaralarını saracak her çaba sonuçsuz kalacaktır. En nihayet Sultan 2. Mustafa’nın ard arda yaptığı üç sefer de başarıyı getirmeyecek yapılan Karlofça Antlaşması ile 16 yıllık bu serencam Osmanlının aleyhine noktalanacaktır.
Hırsının esiri ve mağlubu olmanın, istişareye önem vermemenin , bildiğini okumanın sonunun neye vardığını ibretli bir şekilde hayatıyla bize anlatsa da her Osmanlı büyüğü gibi adı hâlâ devletin her bir tarafına yayılmış hayır hasenat abideleriyle anılmaktadır. Bunlardan en ünlüsü ise muhakkak her İstanbulllu’nun en azından önünden geçtiği Beyazıt Çarşıkapı’daki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa külliyesi olmalıdır.