Tarihi magazin mantığı ile anlamak isteyenlere ne yazık ki(!) Osmanlı Tarihi fazla malzeme vermez. İstisnası harem konusudur ki o da malzeme verdiğinden değil, batılı yazarların hayal gücü ve akıllarındaki harem imajını gerçekmiş gibi lanse etmelerinden kaynaklanır. Çok eşliliğin meşru dayanağının karşılığı batıda olmadığı için( zira onlarda resmi eşin dışındaki metrestir ve dolayısıyla yasak ilişkidir) batıdaki algıyla doğudakini açıklamak gibi bir garabetin peşine takılır durur çoğu.
Eskilerin “şuyuu vukuundan beterdir” diye tabir ettikleri yani dedikodusu aslının yerine geçmiş öyle şöhret bulmuştur cümlesine uyan bir hadise Prut Savaşı (1711) sırasında yaşanmıştır.
Devir Sultan 3. Ahmed Devri , rakip Rusya’dır. Rusya’nın başında Çar Deli Petro vardır. Amacı Rusya’yı kara ülkesi olmaktan çıkarıp sıcak denizlere açılmaktır. İdealisttir , çalışkandır ,engel tanımaz .Öyle kararlar alır ki deli cesareti ister bu yüzden lakabı delidir.Bu politika kaçınılmaz olarak Osmanlı ile Rusya’yı karşı karşıya getirecektir çünkü Karadeniz Osmanlınıdır. Buraya çıkmak için sınırlarımıza akınlar düzenleyip karışıklık çıkaran, himayemiz altındaki Erdel ve Lehistan içişlerine karışan da Rusya’dır. Üstelik Azak gibi stratejik bir kaleyi Osmanlıdan koparmayı başarmış küçümsenmeyecek bir tehdit haline gelmiştir. Prut Savaşını başlatan olayın başlangıçta bizimle bir ilgisi yoktur. İsveç kralı Demirbaş Şarl , Petroyla yaptığı Poltova Savaşında yenilmiş ve bir Osmanlı toprağı olan Bender’e sığınmıştır. Petronun kralı kovalamak bahanesiyle Osmanlı topraklarına girmesi ve Şarl’ın yardım feryadı üzerine sefer kararı çıkmıştır. Serdar-ı Ekrem Baltacı Mehmed Paşa’dır ki cengaver bir komutan, alim ve dindar bir şahsiyettir. Çalışma ve ilim azmi onu Çorum’un Osmancığından almış, saray odunculuğundan vezirlik, kaptan-ı deryalık ve nihayet başbakanlık makamına, bu savaşta da padişahı temsilen Osmanlı ordularının başkomutanlığına getirmiştir.
Çarın yıllarını vererek oluşturduğu harp tekniğini Baltacı , bir alaylı becerikliliği ile tarumar etti. Rus orduları Prut bataklığında dört koldan sarıldılar. yapılan barış tekliflerine rağmen savaşa devam edildi. Çember iyice daralmıştı ve neredeyse Petro’nun esir alınması an meselesiydi. Çar ümitsizlik içinde kıvranıp dururken ve kendisini ancak bir mucizenin kurtarabileceğini düşünürken , Türk tarafında ise yeniçeride bozgun alametleri baş göstermiş, geri dönmek arzusu başlamıştı. İşte Baltacı Mehmed Paşa bu yüzden , Kırım Hanı’nın ; “ Rus ordusunu perişan etmenin yetersiz olduğu ve asıl Rusya içlerine akın edilip kalıcı zafere ulaşılması” teklifini maalesef askerine güvenemediği için risk almayacak ve kabul etmeyecektir. Lehte olan durumun her an aleyhimize dönebileceği endişesiyle karşı tarafın ısrarlı barış teklifleri kabul edilip antlaşmaya gidilecektir.
Savaşta yenilen ordunun kurtuluş fidyesi vermesi barış için görüşmelerde bulunması ve bunun çariçe vasıtasıyla olmasında magazinlik bir şey yoktur. Olsa olsa eşinin ümitsizlik nöbetleri içinde kıvranırken çariçenin büyük bir dirayet ve insiyatifle subay eşlerinin boyunlarındaki gerdanlıklarına ve hatta kendi yüzüğüne varana kadar fidye olarak toplayıp Osmanlıyı antlaşmaya ikna etmesi alkışlanmalı ve takdir edilmelidir. Elinde hiçbir kozu olmadığı halde, kendileriyle birlikte belki de Rusya denilen bu ülkenin de tarih sahnesinden çekilme tehlikesiyle yüz yüze kaldığı o kritik durumdan kurtulup ,bir barış antlaşması imzalayıp ülkesine sağ selamet dönmeyi sağlamıştır Katerina.
Prut Antlaşması ile Ruslar Azak kalesi ve çevresini Osmanlıya teslim etmişler, İsveç kralının ülkesine dönmesi temin edilmiştir. Maksat hasıl olmuştur fakat şartlar daha ağır olabilir ve Rusya’ya belini doğrultma imkanı tanınmayabilirdi belki. Orada gerçekleşen bu kadardır. Zaferin gücünün antlaşmaya yeterince yansımaması , kaçırılan fırsatlar hep bir ukde olarak kalmıştır. Baltacının bu insiyatifsizliği onu çekemeyenler tarafından padişaha abartılarak aktarıldığı için Paşa’nın son günleri Limni’de sürgünde geçmiş ve orada vefat etmiştir.
Prut Savaşı’ndan çıkarılması gereken asıl ibretli ders ise rakibi küçümsememek ve demiri tavında dövmek olmalıdır. Büyüklük psikolojisinden gelen bir küçümsemedir. Oysa Rusya’nın nasıl amansız bir rakip olduğu daha sonra yapılan onlarca mücadele ve en nihayet Kafkaslar ve Balkanların kontrolünün onlara geçmesiyle kendini gösterecektir. Hem de ne bedeller ödenerek….
Her zaman topraklarımıza ağızlarının suyu akarak bakan bir devlet oldu Rusya, demek ki dolaylı da olsa Baltacı Mehmet'i de Ruslar harcamış, sürgününe neden olmuş.