Yıl 1945… İkinci Dünya Savaşı devam ediyor. Müttefik Devletler, savaşta üstün konumda. ABD ve Sovyetler Birliği Orduları Almanya'nın sınırlarını geçerek iç kesimlere doğru ilerleyişini sürdüyordu. Almanya'nın teslim olması an meselesiydi. Tam da bu sırada Müttefik Devletler arasında “bölüşüm sorunu” ortaya çıktı: Kim nereyi kontrol altına alacaktı?
İNGİLTERE VE ABD YALTA FİKRİNE SICAK BAKMADI
Müttefik Devletler arasındaki sorun sadece bu değildi. Almanya dışındaki sorunlar da kendini gösterdi. Böylesi bir ortamda Müttefik Devletler konferans yapma ihtiyacı hissetti. Konferans; İngiltere Başbakanı Winston Churchill, ABD Devlet Başkanı Franklin D. Roosvelt ve Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin arasında yapılacaktı. Stalin, konferansın Ukrayna'nın Yalta kentinde yapılmasını istedi. Churcill ve Roosvelt bu teklife pek olumlu bakmamışlardı. Çünkü, Yalta'nın uzak olduğunu ve savaş devam ettiği için güvenlik açısından da risk taşıdığını düşünüyorlardı. Stalin ise Yalta teklifinde diretti. Stalin, Sovyetler Birliği'nin savaşa en büyük katkıyı yapan devlet olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple de ağırlığını koydu ve teklifini kabul ettirdi.
YALTA KONFERANSI'NIN TOPLANMA AMACI
Yalta Konferansı'nın toplanma amaçları şunlardı:
-
Kısa bir süre içinde kurulması düşünülen Birleşmiş Milletler Teşkilatı'na Sovyetler Birliği'nin de rızasını almak.
-
Savaşın daha kısa sürede bitmesi için Sovyetler Birliği'nin Japonya'ya savaş ilan ederek ordularını göndermesi
-
Polonya sınırı üzerinde özellikle de İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında bir mutakabat sağlamak.
-
Almanya'nın geleceği konusunda bir karar çıkartmak.
KONFERANS BAŞLIYOR
Yalta Konferansı, Roosvelt ve Churcill'in uzun bir yolculuk sonrası Yalta'ya varmasıyla 4 Şubat 1945 günü Livadia Sarayı'nda başladı. Konferansta açılış konuşmasını Stalin yaptı. Bu üç lider son olarak Tahran'da bir araya gelmişlerdi. ABD Başkanı Roosvelt'in son konferansıydı. Çünkü Roosvelt konferanstan iki ay sonra hayatını kaybedecekti. Bir süre sonra ortaya çıkacak iki kamplı dünyada o iki kampın lideri(ABD-Sovyetler) bir aradaydı!
Churchill, Roosevelt ve Stalin
DE GAULLE: “HER ŞEYİ ORTAYA SERECEKTİK.”
Konferansa Müttefik Devletler'den Fransa çağrılmamıştı. Bu, Fransa lideri De Gaulle'ü bir hayli kızdırmıştı. De Gaulle'ün anılarında bu kızgınlık açıkça görülüyordu: “Sebep gayet açık. Çünkü Avrupa'da olup biten her şeyi ortaya serecektik.” De Gaulle, her şeyi ortaya çıkarır mıydı, bilemeyiz. Ancak, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından dünyadaki siyasi düzeni oluşturacak konferans başlamış ve 11 Şubat 1945 günü sona ermişti. Konferansta dünyanın “yüz yıllık” siyasi dengelerini belirleyecek kararlar çıkmıştı.
POLONYA KARARLARI
6 Şubat 1945 günü Churcill'in önerisiyle Polonya'nın akıbeti konuşulmaya başlandı. Polonya'nın sınırları nasıl olacak ve kim tarafından yönetilecekti? Polonya üzerine şu kararlar alındı:
-
Polonya sınırı -bazı değişiklikler olmakla beraber- Curzon Hattı çizgine göre belirlenecek.
-
Geçici Polonya hükümeti kurulacak.
-
Polonya'da demokratik koşullar altında seçimler yapılacak.
ALMANYA KARARLARI
-
Almanya üç devlet tarafından konrol edilecek. Fransa da istediği takdirde bu üç devletin arasına katılacak.
-
Almanya'nın savaş sanayisi kontrol altında tutulacak.
-
Almanya'da hüküm süren Nazizm yok edilecek.
UZAK DOĞRU KARARLARI
Sovyetler Birliği'ne Japonya'ya savaş açması karşılığında; Sakhalin adasının güney kısmı ve Kuril adaları verilecek. Arhur limanı kiralanacak. Daha sonra diğer devletler, Sovyetler Birliği'ne fazla müsemma göstermekle eleştirilecekti. Konferansta 25 Nisan 1945'te San Francisco'da bir konferans yapılması kararlaştırıldı.
TÜRKİYE KONFERANSIN GÜNDEMİNDE
Yalta Konferansı'nda Türkiye de konuşulmuştu. Sovyet lideri Stalin, Möntrö Boğazlar Sözleşmesi'nden rahatsızlık duyuyordu. Bu antlaşmanın ülkesini sınırladığını iddia ediyordu. Boğazlar üzerinde Sovyetler'in etkisinin artırılmasını istiyordu. Sovyetler'in o yıllarda zaten resmi ağızdan dile getirdiği toprak talebi ve boğazlarda üs talebi vardı. Stalin'in bu düşüncesine Roosvelt ve Churchill karşı çıkmadı ve onayladı. Her iki liderde Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin yeniden gözden geçirilmesine karşı çıkmadı.