CEZAYİR BAĞIMSIZLIK HAREKETİ

Mert Can DEMİR 3.2k Görüntüleme
3 Dk Okuma

     15.yüzyılın başında -iki kardeş- Barbaros Hayrettin Paşa(Hızır Reis) ve Oruç Reis, donanmalarıyla İspanya ve Portekiz'e karşı Akdeniz'de mücadele ediyorlardı. Bu sebeple, İspanyolların egemenliğinden çekinen Cezayir'deki bölge halkının yardım talep edeceği ilk kişiler de bu iki denizci oldu. Yardım talebini olumlu karşılayan bu iki kardeş denizci, İspanyollara ve bazı yerel güçlere karşı büyük bir mücadele vererek bölgeyi ele geçirdiler. Kazanılan bu başarıda, harekata askeri destekte bulunan Osmanlı Devleti'nin büyük payı vardı. Bu başarının ardından Cezayir, Osmanlı Devleti'nin, uzun yıllar Garp Ocakları olarak adlandırılan ve yönetimine karışılmayan üç eyaletinden biri oldu.

 

      Cezayir'in Osmanlı'nın elinden çıkmasıysa, yaklaşık 3 asır sonra -1830 yılında- Fransızların bölgeyi işgali ile gerçekleşti. İşgalin gerekçesi bir hayli ilginçti!

 

      Fransa, Cezayir'den aldığı borçları ödememek için diretiyordu. Cezayir Dayısı İzmirli Hüseyin Paşa ise bu borcun peşini bırakmadı; sık sık Fransa konsolosunu sıkıştırdı. 29 Nisan 1827 tarihinde konu üzerine yaptığı görüşmede Fransa konsolosunun yüzüne yelpazeyle vurdu. Bu olay, Fransa'nın Cezayir'e savaş açmasına neden oldu. Bir nevi uzun yıllar beklenen işgal gerekçesi artık hazırdı. Osmanlı, bu işgali durdurmak için çok çaba sarf ettiyse de başarılı olamadı. Mora'da yaşanan isyan, Navarin'de donanmanın yakılması ve Rusya ile başlayan savaş Osmanlı'nın elini kolunu bağlamıştı. Sonuç olarak, -Osmanlı Devleti- Kuzey Afrika'daki ilk toprak kaybını yaşamıştı.

      Fransız işgali, Cezayirliler için yaklaşık 130 yıl sürecek “kara günler”in başlangıcıydı. Ülkelerinde sömürge yönetimi kurulmasını halk hiçbir zaman kabul etmedi. Sık sık büyük ve küçük çapta ayaklanmalar yaşandı.

 

      Cezayirliler, Fransız idaresi altında ikinci sınıf vatandaş olarak görülmekten oldukça rahatsızdı ve bu yüzden Fransızlarla eşit haklar istiyordu. Yaşadıkları bu ayrımcılığın en basit örneği; Fransa Parlementosu'nda temsil edilmemeleri ve sadece dinini değiştiren Müslümanlara Fransız vatandaşlığı verilmesidir. Bunun gibi sayısız örnekler var daha… Bir dönem Cezayir Valiliği de yapmış olan Maurice Violette, Fransa Meclisi'nde şunları söylemişti: “Beyler, bu insanların bir devleti yok. Kendi dini devletlerini de istemiyorlar. Tek istedikleri sizinkinin içine dahil olmak. Bunu reddederseniz, ilerde kendilerine bir tane yaratma ihtimallerine karşı dikkatli olun.”

      Fransa, daha sonraki yıllarda bazı “reform”lar yaptıysa da bunlar yeterli görülmedi. Reform çalışmaları için çok geçti; artık halk bağımsızlık istiyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bu isteklerini duyuran gösterilerde bulundular. Ancak bu gösteriler, Fransızları rahatsız etmiş ve 8 Mayıs 1945'te binlece Cezayirli katledilmişti. Yani tarihin unutamayacağı bir soykırım yaşanmıştı.

 

      Her defasında Fransızlar bu ayaklanmaları bastırmayı başardı; ta ki 1962 yılına kadar…

 

      1954 yılında kurulan Milli Kurtuluş Cephesi'nin (FLN) organize mücadelesiyle önemli kazanımlar elde edildi. Fransa'nın bölgeye sevk ettiği 500.000 asker bile bu mücadeleyi sindirememişti. ”İkinci Bağımsızlık Savaşı” olarak lanse edilen 7,5 yıllık bu süreç, 1962 yılında bağımsızlıkla noktalanmıştır.

Bu İçeriği Paylaşın
Yorum bırakın

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version