Mısır, 1517-1882 yılları arasında Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında bulunmuş; bu tarihten sonra da İngilizlerin hakimiyetine girmişti. Ülkedeki İngiliz hakimiyeti ise 1922'de sona erdi. Bağımsızlığını ilan eden Mısır'da 1952'deki askeri darbeye kadar monarşi hüküm sürdü. 1952 yılında yapılan darbenin sonucunda Mısır'ın yeni lideri General Muhammed Necip oldu. Ortadoğu'da sık görülen bir durumdur; darbe yapanların darbeye maruz kalması. Cemal Abdülnasır, darbeciler arasındaki çekişmeden faydalanarak Muhammed Necip'in yerine Başbakanlık koltuğuna oturdu. Yeni bir darbenin gerçekleşmemesi için ilk andan itibaren ipleri sıkı tuttu.
Nasır, 1956'da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini tek aday olarak ve oyların yüzde 99.95'ini alarak kazandı. Nasır'ın yönetime gelmesiyle Mısır halkı arasında büyük bir heyecan yaşandı. Süveyş Kanalı'nı millileştirmesi ve İsrail'e destek sağlayan Avrupa ülkelerinin politikalarına “sert tepkiler” koyması halk gözündeki itibarını artıyordu.
BÜYÜK BİR ARAP DEVLETİ DÜŞÜNCESİ
Nasır'ın gerçekleştirmeyi en çok istediği siyasi projesi, tüm Arap ülkelerinin birleştiği sosyalist sisteme dayanan büyük Arap devleti kurmaktı. Nasır, bu düşüncesini tek bir cümleyle şöyle özetliyordu: “Bir bayrak, bir Cumhurbaşkanı, bir milli marş ve bir başkent.” Arapların bir kısmı da “tek bir Arap devleti” fikrine ilgi gösterdi.
BİRLEŞİK ARAP CUMHURİYETİ
Nasır'ın bu yönde yürüttüğü çalışmalar 1 Şubat 1958 günü ilk meyvesini vermişti. Mısır ve Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşti. Nasır, Suriye'yle birleşmesiyle birlikte komşu olduğu Irak'ın da birliğe katılmasını arzu ediyordu. Bunun için Irak'taki Nuri Said yönetiminin düşmesi için muhaliflere destek sağladı. 14 Temmuz 1958'de Abdülkerim Kasım, Nuri Said'e karşı darbe düzenleyerek yönetimi eline aldı. Nasır, Abdülkerim Kasım yönetimindeki Irak'ın Birleşik Arap Cumhuriyeti'ne katılmasını ümit ediyordu, ancak bu gerçekleşmedi. Abdülkerim Kasım, Birleşik Arap Cumhuriyeti'ne katılmayarak Nasır'ın hayallerini suya düşürmüştü.
28 Eylül 1961 günü Suriye'de gerçekleşen darbenin ardından yönetimi ele geçirenler Birleşik Arap Cumhuriyeti'nden ayrıldıklarını ilan etti. Ayrılığın sebebi ise Nasır'ın Suriye'yi geri plana iterek yalnızca Mısır'a özen göstermesi. Yani, Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin değil Mısır'ın lideri gibi davranmasıydı.
ALTI GÜN SAVAŞI VE İSTİFASI
Nasır'ın İsrail karşısında verilen mücadelelerde başarısız olması imajının zedelenmesine neden olmuştu. Yönetimi süresince İsrail ile iki kez savaşmış, ancak yenilgiyle ayrılmıştı. Altı Gün Savaşı'ndaki yenilgiden kendisini sorumlu tutmuş ve istifa etmişti. Ancak halkın baskısı karşısında istifasını geri almak zorunda kaldı.
Nasır, Soğuk Savaş döneminde ülkesini Yugoslavya ve Hindistan ile birlikte Bağlantızlar Hareketi'nin önde gelen ülkeleri arasına soktu. Ancak, ilerleyen yıllarda uğruna Süveyş Kanalı'nı millileştirdiği Asvan Barajı'nın finanse edilmesi için Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler içerisine girdi.
Nasır, 27 Eylül 1970'te Ürdün ile Filistin arasındaki gerginliğe son verdi. Bu, bölge için önemli bir gelişmeydi. Ancak, Nasır bu olayın ertesi günü 27 Eylül 1970'te kalp kizi geçirerek yaşamını yitirdi.
Nasır'ı yeni tanıyorum gerçekten, her dönemde ve her millette milliyetçi olan ve milletini seven başkanlar halkı tarafından hak ettiği itibarı görmüş sanırım. Yenilgiden sonra istifa etmiş olması siyaset tarihinde nadir görülen bir davranış. Daha derin araştırmak istedim şimdi okuyunca.