TÜRKLERDE TAŞ OYMA SANATI

Suat DUMAN 11.4k Görüntüleme
4 Dk Okuma

     Göçebe hayattan yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte Türk kavimlerinde ki sanatçılık ruhu da değişmeye başladı. Göçebe olarak yaşanılan zamanda genel olarak Türk'lerde ki sanat, aşık ve aşıklık geleneğinin ağır yanlarını yansıtırken, yerleşik bir düzene geçilmesiyle birlikte sanata olan bakış açıları da şekillendi.

      Özellikle Selçukluların Anadolu'ya girmeleri ile birlikte yerleşik hayatlarını daha da geliştiren Türkler, zaman içerisinde çok büyük tarihi eserlerin yapılması ve ortaya çıkarılmasında etkili roller oynadılar. Bir anlamda taş oymacılığı sanatını en yüksek noktaya taşıdılar.

      Yapılarda ve mimarilerde sıkça gözlenen taş oymacılığı sanatı bu dönemlerden bize kalmış bir yadigar oldu.
Her gidilen yere eserler bırakan Türkler, Erzurum'da çifte minareli medreseyi, Konya'da Mevlana Tekkesini, Sivas'ta Divriği Ulu Camii'yi ve Anadolu’nun değişik illerinde binlerce eseri yaptılar. Uyguladıkları sanat ile de isimlerinden sürekli söz ettirdiler. Türklerin özel uğraşlar verdiği bu sanata genel olarak oyma, sanatı yapan kişiye ise oymacı adı verilmekteydi.

      Bu o kadar büyük ve zorlu bir sanattı ki ne sanatçılar yaklaşık bin yıldır dimdik ayakta kalacak bu eserlerin inşaası için günlerce uyumadan ve günün büyük bir bölümünü düşünerek geçiştirdi. Bu sayede dünya kültür ve sanatının en tepelerine isimlerini yazdıran şahaserler bıraktılar.

      Bugün hala eski teknik ve taktikler kullanılarak taş oymacılığın yapılması bu sanat dalının ne kadar uğraş verici olduğuna işarettir. Türklerdeki taş oymacılık sanatı tüm dünyadan daha farklı olarak gelişmiş bununla birlikte çok daha farklı ve değişik mimari yapıdaki eserler meydana çıkmıştır.

      Anadolu sınırları içerisinde yapılan mimari yapılara bakıldığında bu özelliğin örneklerini görmek mümkündür.
Türkiye'de taş oymacılık gerçekten apayrı bir sanat haline dönüşmüştür. Özellikle Selçukluların Anadolu topraklarında ki ilk yılarında buna rastlamak mümkündür.

      Türkler taş oymacılığında genellikle üç boyutlu geometrik sitilleri ve bitkisel bezemeleri kullanmıştır.
Hemen hemen tüm taş oyma eserlerde Allah'ın birliği ve tekliğine vurgular yapımış, bunu da tüm dünyaya gösterme imkanını sağlamışlardır.

      Asimetrik işlemelerle oyulan taşlardan şaheserler çıkmış, ustaların devamlı tekrarlardan kaçındıkları gözlenmiş ve sürekli kendini yenileyen bir yapıda oldukları belirlenmiştir.

      Türkler taş oymacılıkta hiç bir motife bağımlı kalmazlardı. Bu da inceliği ve zerafeti getirdi. Bunların en güzel örneğini Divriği’de bulunan Ulu Camii ve Darüşşifası’nda görmek mümkün olacaktır. Bu eserde sanatını kullanan ustanın hiç bir oyma motifi ikinci kez kullanmadığı görülür.

      Türkler taş oyma sanatında sadece geometrik ve asimetrik şekilleri kullanmakla sınırlı kalmaz, aynı zamanda kendi takvimlerini ve dini inanışlarını da işlerlerdi. 12 hayvanlı takvim ile duvarlarda ki işlemelerden gün ay ve yılı bulur, hatta saatin kaç olduğunun dahi ince hesaplamalarını yaparlardı. 

      Türkiye’de var olan eserlerin içerisinde bugün hala Allah’ın birliğini, cennet ve cehennemi tesfir eden figürlere rastlamak mümkündür.

      Ortalama olarak 800 yıl önce yapılan Selçuklu eserlerinin haşmetine bugün hala ulaşılamamış ve ustaların taş oyma işlemeleri yaparken düşündükleri ve uyguladıkları çözülememiştir.

      Genel anlamda bakıldığında taş oyma sanatının ne kadar zorlu olduğunu görürüz. Fakat geçmiş yıllarda yapılan eserlerde taş oymacılığı yöntemi sayesinde eserlerin nasıl bir sanat harikası haline dönüştürüldüğünü görürüz. Taş oymacılık sanatı dünyanın her yerinde uygulanmaktadır fakat ülkemizdeki eserler bu sanatın lider mimari yapılarını oluşturmaktadır. 

Bu İçeriği Paylaşın
Yorum bırakın

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version