İstanbul Türkçesi aslında dilimizin en yalın olduğu halde, yüz yıllarca aynı güzellikte, bozulmamış ve sade bir şekilde karşımıza çıkmıştır. Bu ağzı iyi konuşanlara halk tarafından İstanbul beyefendisi veya hanfendisi deniyordu.
Gün geldi, devran değişti. Artık hiç birşey eskisi gibi güzellikler içinde olmadığı yeniden gün yüzüne çıktı. Nitekim İstanbul Türkçesi'de bundan nasibini aldı, bozuldu veya özelliğini kaybetti.
1950'lerden itibaren ekmek kapısı olarak görülen İstanbul, Türkiye'nin dört bir yanından göç aldı. Edirne'den, Urfa'dan, Trabzon'dan, Sivas'tan…
Zaman içerisinde bölgelerin kullandıkları şiveler, ağızlar İstanbul'da birbirine karıştı. O eski İstanbul beyefendileri ve hanfendileri de yavaş yavaş ortadan kayboldu.
Bu kişiler Anadolu'dan göç ile neredeyse azınlık haline geldi, bugün ise yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.Çünkü İstanbul'un o eşsiz Türkçe'sini konuşanların sayısı son yıllarda bir hayli azaldı. Göçler elbette ki kültürlerin birbirleri ile uyumu açısından ideal gözükebilir, fakat bu tez İstanbul gibi eşsiz bir yerde yalın ve sade haliyle her dönem karşımızda olan İstanbul Türkçesi'nin yok olmasına sebep oldu.
İstanbul Türkçesini sadece kibarlık diye nitelendirenler olmuştur. Fakat durumun iç yüzü öyle olmadığını gösterir. Evet İstanbul beyefendisi kibardır, hanfendisi kibardır fakat bunun yanı sıra Türkçe bu kişilerde henüz bozulmamıştır.
Zaman içerisinde kültürlerin ve dillerin iç içe girmesi bu durumu tetiklemiş, halkın haber alma ağları olan radyolarda, televizyonlarda kültürü ile değil sadece görüntüsü ile var olan insanlar halkın karşısına çıkmıştır. İki kelimeyi bir araya getiremeyen bu bireyler bilmeden de olsa halka kötü örnek olmuş, gençlerin kendilerini, daha doğrusu kullandıkları Türkçe'yi örnek almasına vesile olmuştur. Bu da Türk Dili'nde bozulmalara varan sonuçlar doğurmuştur.
Ne yazık ki ülkemizde Türk Dil Kurumu haricinde bu tür olaylara yaklaşacak bir kurum yoktur. Aslında bugün yaşanan müthiş bir dil katilliğidir. Bu olay sadece dilimizi değil herşeyimizi alıp götüren bir kasırga haline dönüşmüştür.
Atatürk'ün Dil Devrimi sırasında iki şehri örnek gösterdiği, kullanılacak olan ağız veya şivenin ya İstanbul ya Sivas'tan seçilmesi gerektiği herkes tarafından bilinen bir konudur. Harf devriminden sonra yapılan çalışmalarda da bir ağız / lehçe seçimi de söz konusu olmuş ve bu İstanbul'un kullandığı bugün bizim İstanbul Türkçesi diyerek tabir ettiğimiz ağız uygun görülmüştür.
Günümüzde hiç bir değerimize sahip çıkamayan bir millet olarak Türkçe'mizi de neredeyse yitirme hatta yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bıraktık.
Evet insanlar arasında iletişim kurmak gerçekten bir sanattır. Karşınızdakinin ne dediğini anlayıp ona ne anlatmak istediğinizi açık ve net bir şekilde belirtmek büyük bir sanatı temsil eder aslında.
1950'ler başlayan büyük göçler sonucunda İstanbul Türkçesi'nin yapısında bir değişiklik olmuştur. Günümüzde ise durum tamamen yitme noktasına gelmiş ve Türkçe kelimelerin yerini yabancı kelimeler almıştır.
Bugün herhangi bir sokak yahut cadde de gezdiğimizde etrafımızın anlamsız yabancı kelimelerle dolduğunu görmek kaç kişini hoşuna gider bilinmez ama bu saatten sonra bu tür konulara hassasiyetle yaklaşmazsanız değerlerimizi tamamen yitirmiş bir toplum haline gelmemiz fazla uzun sürmeyecektir.
Bu konuda çalışmalar yapılmalıdır, akademik anlamda tezler sunulmalıdır. Halkın Türkçe'ye yeniden bağlanması adına dil okulları açılmalı burada eğitimler verilerek Türkçe'nin ne kadar güzel bir dil olduğunun hatırlatılması gerekmektedir. Aksi halde her gün yozlaşan bir toplumda hem kültürümüzü hem dilimizi kaybederiz. Bizi biz yapan bu iki değerin kaybedilmesi milli ülkülerden yoksunluk, yobazlaşma ve kargaşadan başka birşey getirmeyecektir..
Kendi dilimizden utanıyoruz sanki de her yabancı kelimeyi dilimize sokuveriyoruz. Sonra da Türk olmakla gurur duyduğumuzu söylüyoruz, dilini sevmeyen milliyetini nasıl sever?
Bence TDK da hiç kendini iyi ifade edemedi ve toplumun gelişmesine ayak uyduramadı yavaş çalıştı, arkada kaldı, dolayısıyla yaptığı iyi hizmetler bile görünmez oldu, onların bu tavrı da elbette karşılığını buldu halkta