Bab-ı Esrar… Yani sırlar kapısı… Yaklaşık yedi yüz yıl öncesini ve günümüzü birbirine bağlayan bir roman. Amerikalı, özgür ruhlu bir anne, Konyalı sufi bir baba ve Karen Kimya…
Ahmet Ümit, Mevlana ve Şems sevdasına sigorta şirketinde çalışan Karen Kimya’nın bir suçu açığa çıkarma çabasını eklemiş yani o çok sevdiği polisiye tarzını yer yer romana işlemiş. Mevlana ve Şems’in hikâyesini konu edinen birçok eser yazılmıştı fakat Bab-ı Esrar’dan sonra bu konunun daha çok gündeme geldiğini düşünüyorum.
Roman her ne kadar iş seyahatiyle Konya’ya gelen bir kadını anlatıyormuş gibi başlasa da daha sonraları bu seyahati aslında kendi çocukluğuna, acılarına, bilinçaltına kısacası kendisine yaptığı anlaşılıyor. Karen Kimya’nın rüyaları aracılığıyla yaptığı bu iç yolculuklarla da Mevlana ve Şems’in buluşmalarını, aralarındaki kuvvetli bağı ve Şems cinayetini bölüm bölüm vermeye çalışıyor yazar. Parçaları bütünleştirmek de okuyucuya kalıyor. Ayrıca romanın kurgusu içerisinde tasavvuf anlayışı basit, anlaşılabilir bir tarzda bazen küçük hikâyelere başvurularak anlatılmaya çalışılmış. Romanın kimi sayfalarında yer alan Mevlana şiirlerinin uyandırabileceği etkiden söz etmeye gerek yok. Şiir sevmeyenlerin bile Mevlana’nın sözlerinden ne kadar etkilendiği bilinen bir gerçek. Romanın en önemli özelliği okuyanın aynı olaya farklı bakış açılarıyla bakabilmesi hatta kitaptan herkesin farklı duygularla ayrılabilecek olması. Bunu özellikle Şems ve Karen Kimya’nın düşündüren, sorgulatan konuşmaları sağlıyor. Anlaşılması için bu konuşmalardan alıntı yapmakta yarar var:
– Kötülüğün olmadığı bir yerde iyiliğin değeri bilinmez. Ve ne varsa hepsi içimizde. Celaleddin şu sözlerle anlatır bu hali: Bazen melekler kıskanır masumiyetimizi / bazen kötülüğümüzü görür de kaçacak yer arar şeytan. Hayat şekle sokulamaz; nefes hapsedilemez, istek bağlanamaz, nefs hiçbir zaman tümüyle öldürülemez, iyi mi yararlıdır, yoksa kötü mü, her zaman bilinemez. Gün gelir bir kötülük, bin iyilikten daha faydalı olur.
Bir adım çekilerek alaycı bir gülümsemeyle süzdüm onu.
– Yani ne kötülük yaptıysanız Mevlana için yaptınız, öyle mi?
Acıyarak baktı yüzüme.
– Bak yine anlamadın. Kötülük ya da iyilik ne yaptıysam aşk için yaptım. Hüdavendigar için değil.
– Aynı şey değil mi?
– Değil, aşk yolculuğu tek kişilik başlar, maşukunu bulunca bir müddet iki kişiyle sürer, ama yolun sonunda yine tek başımıza kalırız. Bizde başlayan, bizde sona erer.
Yayınevi |
Boyut |
Sayfa Sayısı |
Fiyatı |
Doğan Kitap |
14×23 |
396 |
20,00 |
Everest |
14×23 |
408 |
20,00 |
Everest |
Cep Boy |
646 |
9,90 |