Tarihten bu yana var olan insanların yegâne gayesi yaşamı daha iyiye taşımak, rahatlığa ulaşmak, mutluluğa ulaşmak olmuştur. Taş devrinden bu yana devirler değişmiş, toplumlar da devirlerle beraber değişik göstermiş, yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmış, insanların hayattan beklentileri artmış, toplumlar gelişmeye önem vermiştir.
Devir, zaman, fikirler ve düşünceler değişse de tüm toplumların gelişmesinin eğitimden geçtiği gerçeği hiçbir zaman değişmemiştir. Zamanımızın gelişmiş milletlerine, toplumlarına baktığımızda gelişmişliğin, uygarlığın, çağdaşlığın en büyük maddesinin eğitime verilen önem olduğunu görmekteyiz. Bu ülkeler eğitime, toplumun çıkarlarına ve durumuna göre global açıdan yaklaşmayı başarmıştır. Eğitimin topluma uygunluğu ve sadece okullara bırakılmamış olması da bu anlayışın getirdiği çağdaşlığın bir göstergesi.
Gelişmiş ülkelerde eğitimin birçok alt maddesi var; bireye, doğaya, paylaşıma, keşfe önem verme bunların arasında geliyor. Böylelikle eğitim, kuramsal bilgilerin dışında, bireyin günlük yaşamda çağdaş alışkanlıklar edinmesiyle beraber toplumun bireyle beraber çağdaşlığa yükselmede başarı sağlıyor. Bu konuda, bu bakış açısıyla ülkemizi kıyasladığımızda iki eğitim gören arasında büyük farklılıklar olduğunu görüyoruz. Ülkemizde de eğitim imkânları, öğretmenler, eğitim binaları, eğitime aç insanlar mevcut, yani eğitim eyleminin gerçekleşmesini sağlayacak her türlü nitelik elimizde bulunuyor. Peki, neden ülkenin eğitim grafiğini Afrika ülkelerinden daha ileriye götüremiyoruz, neden eğitim kurumlarının niteliğini artıramıyoruz?
Aslında bu soruları yanıtlamak çok da zor değil, soruya soruyla cevap verelim. Eğitim sistemi eşittir toplum mu ya da eğitim için yapılan ‘’yeterli’’ tanımının altında bir altyapı var mı?
Sokakta yürürken, omuz çarpması yüzünden birbirinin yaşamına son veren, toplum bilinci gelişmemiş, duyarsız, yabancılaşmış insanlar bize bunun sinyallerini veriyor ve en basit bir olayda bile yukarıda sorulan soruları cevabını veriyor. Bu örnek olay gibi duyarlılığı ve toplum birliği, beraberliği gelişmemiş birçok olay sıralanabilir, hatta ciddi ele alınsa kitabı bile çıkarılabilir. Türkiye’de yaşayan insanların, örnek aldığımız gelişmiş devletlerden farklı olan coğrafi kültürü, yaşayışı, toplumdan, hayattan beklentileri, ele alınır, mevcut sisteme gelişmiş bir alternatif sunulursa, özendiğimiz şekillerde bizim toplumumuzu da görmek mümkün olabilir. Bunun olabilmesi için de devletin ya da benzeri kuruluşlardan beklentiye girmeden önce toplumsal bilinci geliştirip, tüm toplumun eğitime önem verdiğinin altını çizmesi gerekir, toplumsal çaba gerekir.
Eğitim her ne kadar okul öncesinde başlasa da okul öncesinde iyi bir eğitim almayan, ileride toplumun bir bireyi olacak çocuğu da etkileyecek ve eğitecek olan da her zaman öğretmenler ve eğiticiler olacaktır. Mesleğinin sorumluluğunun farkında olan iyi bir öğretmen, topluma her zaman iyi bir birey, iyi bir vatandaş kazandıracaktır. İyi bir öğretmen yetiştirmek içi kurulacak zincir, eğitim fakültelerinin nitelik ve niceliğinin artırılması, devlet organlarının ve toplumun öğretmenlere verdiği toplumsal konumdan geçer. Bir öğretmenin toplumun geleceğini yetiştirmesi için kendisinin geleceğini garanti altına alması gerekir. Basmakalıp öğretmen tarzından kurtulup, eğitim aldığı yılların değil günün çağdaş ve teknolojik gerekliliklerini yerine getiren eğitmenler yetiştirmelidir. Eğitimin kendini yenilemesi, eğitmenlerin kendini yenilemesi anlamına gelir. Eğitimin aynı zamanda toplumsal, aynı zamanda global olabilmesi ancak bu yollardan geçer.