BULGARİSTAN VE JAPONYA ÖRNEĞİ

Mustafa KARAÇANAK 11.9k Görüntüleme
3 Dk Okuma

     Naum Shalamanov, bir röportajında daha dokuz yaşında iken haltere başladığını söylemişti. Hayatının en önemli döneminin kendi iradesi dışında verilmiş bir karardan çıkacağını bilmiyordu. O röportajda, bu spor dalı seçiminin kendi düşüncesi ve isteği dışında, Bulgar hükümetinin eğitim genelgesi gereği testlerden geçtikten sonra, orada bulunan heyet tarafından karar verildiğini anlatmıştı. Biz, onu, yıllar sonra Naim Süleymanoğlu diye bildik. İşte Naim Süleymanoğlu'nun hikayesi böyle başladı.


     Altı yaşında testlerden geçen ve dokuz yaşında ilk antremanına çıkan bu çocuğun daha ne olacağına, o zaman karar verilmiş olması dikkat çeken çok önemli ve üzerinde durulması gereken bir nokta. 


     Osmanlı İmparatorluğunun Enderun okulundaki uygulama ağırlıklı eğitimi benimseyip tatbik eden Japonları, Batılılardan ve bizden farklı kılan şey nedir? Araştırmaya bile gerek kalmadan, Japonların, 1968 ve 1977 yılında eğitim sisteminde üst üste iki defa reform yaparak, Saf Bilimden (Pure Science) – Uygulamalı Bilim (Applied Science), müfredatına geçtiğini her yerden öğrenebiliriz. Şimdilerde 21. yüz yıla uygun yeni bir eğitim sistemine geçişe hızla hazırlanıyorlar. Bu yeni sistemde hedef, soru soran ve soru sormasını bilen, bağımsız kuramlar oluşturabilen ve zihninde geçmişte söylenenleri tekrarlamaktan kurtarılmış, araştırıcı mucit bir zihne sahip olan öğrenciler yetiştirmektir. Yeni eğitimde Japonların ana teması; ekonomik düşünen, ekonomik verimliliği arttıran insan değil, mucit dahi ruhlu, orijinal, yeni fikirler, alternatifler üretmeyi isteyen ve seven azimli, kararlı insanlar olacaktır.


     O günkü Komünist Bulgaristan ile İkinci Dünya Savaşı yaralarını hızla sarmaya çalışan Japonya örneklerinde olduğu gibi, devlet eliyle eğitim sistemini hızlı ve emin adımlarla reformize etmek, aynı zamanda genç beyinlerin keşfini mümkün olan en kısa sürede çözmek gerekiyor. Kendini bir başka oluşumun egemenliğine esir etme güdüsü sadece bireysel bir mantalizm değil, devletler arası boyuta sıçrayan geniş bir yelpaze artık. Güçlü devlet otoritesinin güçlü bireylerden çıktığını unutmadan, ülkemizdeki eğitim döngüsünün tuhaflığına bakıp, gel geç politikalar alışkanlığına süreklilikten kaçınmamız gerektiğini bir kez daha buradan söylemeliyiz. 


     
Dünyada eğitim denilince tek amaç var; daha iyisini verebilme savaşı. Çünkü daha da iyisini zaten geri kazanım olarak elinde tutacağını biliyor dünya. Bizdeki gibi, yap boz tahtası olarak kullanılan sistem, her geçen gün daha kötüye gidiyor, eskiyi aratıyor. 


     
Altı yaşında ilkokul sıralarında yeteneklerini keşfedeceğimiz çocuklarımızı, geleceğe o yetenekleri çerçevesinde hazırlamak, başka ülkelerce denenmiş ve başarılı olmuşken, bizim için bu kadar zor olmasa gerek.
Bu İçeriği Paylaşın
1 Yorum
  • keske bu yazıyı biz değil de okuması gerekenler okusa ona göre bişeyler yapmaya calıssa, ne bilim bir adım bir kıvılcım yaratsa. Biz yandık yeteneklerimiz toprak altına kondu. Bari bizden sonrakilere karanlık bir eğitim siztemi icinde eğitim vermek zorunda kalmayalım. O yüzden umarım er ya da gec bu yozlasmıs baska milletler tarafından coktan cöpe atılmıs sistemi bizde hayatımızdan kapı dısarı edebiliriz. Ögretmen olursam eğer, bu yönde mucadele etcem.

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version