SOSYAL BİLİŞ YAKLAŞIMI: DOĞRU OLMA GEREKSİNİMİ
Daha önce bahsettiğimiz gibi insanlar, kendilerini olabildiğince iyi bir ışık altında görebilmek için doğruları değiştirdiklerinde bile gerçekliği tamamen çarpıtamazlar. İnsanlar hayat dünyalarına tam olarak uyum sağlayamazlar. Aslında insanoğlu düşünme, çıkarsama ve tasarlama yapmak konusunda gerçek anlamda yeteneklidirler. İnsan olmanın en önemli özelliklerinden biri usa vurma yeteneğidir. Bir canlı türü olarak insanın, mantıklı düşünme ve hesaplama yetenekleri gerçekten de hayranlık uyandırıcıdır. Örnek verecek olursak bilgisayarın kısa bir süre içinde inanılmaz gelişimi, uzay hakkında daha önce hiç bir şey bilmezken yine ilerleyen teknoloji sayesinden uzay bize çok tanıdık bir kavram olarak gelmiş ve yıllar önce çok ölümcül olan bir hastalık şimdi ise çok basit bir tedavi ile iyileştirilebilmesi.
Bunun yanı sıra belki de daha önemli olan, bir çocuğun bilişsel gelişimini hayret verici gelişimine kayıtsız kalmak. Kısa bir süre içerisinde çocuk, yemek, ağlamak, uyumak gibi temel ihtiyaçlardan, konuşmaya hatta daha sonra anne ve babasının hayret ve gurur kaynağına dönüşebilir.
Sosyal Biliş: İnsanoğlunun şaşırtıcı bilişsel becerileri düşünüldüğünde sosyal psikologların sosyal davranış teorileri geliştirirken insanların dünya hakkında nasıl düşündüğünü hesaba katması bu yönden daha anlaşılır oluyor. Sosyal davranışları sosyal biliş bakış açısıyla anlamaya çalışan araştırmacılar herkesin dünyayı olabildiğince doğru gördüğünü varsayarak yola çıkarlar.
Bu durum görüldüğü kadar basit değildir. Çünkü belirli bir durum hakkında doğru bir kanıya varabilmek için gerekli verilerin tümüne hiçbir zaman sahip olamayız.
Sosyal Dünyayla İlgili Beklentiler: Kimi zaman sosyal dünyayla ilgili beklentilerimiz onu doğru bir biçimde algılamamıza engel olup işimizi zorlaştırabilir. Hatta beklentilerimiz sosyal dünyanın doğasını bile değiştirebilir. Bu duruma örnek verecek olursak, kendini öğrencilerinin yaşamlarını geliştirmeye adamış bir ilkokul öğretmeni düşünün. Öğretim yılı başında öğrencilerinin zeka testlerinin sonuçlarını gözden geçiriyor. Bu testlerin her çocuğun gerçek potansiyelini yansıttığına bir hayli emin. Buna karşın öğretim hayatında edindiği bilgilerle bu testin sonuçlarının kesinlikle doğru olduğuna inanıyor. Hemen her seferinde testlerden yüksek alan puan alan çocukların sınıfta en başarılı olduğunu, düşük puan alan öğrenciler için ise tam tersinin geçerli olduğunu görüyor. Belki de öğretmen zeka testlerinin sonucuna olduğundan daha fazla inanıyor. Ancak belki de gerçekte testler bu kadarda doğru bir değerlendirme yöntemi değildi. Öğretmen yüksek puan alan öğrencilerin düşük puan alan öğrencilere karşı farklı davranarak test sonuçlarının doğru gibi görünmesine neden olmuştur. İşte bu durum öğretmenin yanılmasına neden olmuştur.