SOSYAL ETKİNİN GÜCÜ SOSYAL DURUM KAVRAMI

Cemal Berk CENGİZ 3k Görüntüleme
2 Dk Okuma

     Daha öncede anlattığımız gibi sosyal durumun insan davranışları üzerindeki etkisi azımsanamayacak kadar fazladır. Peki sosyal durum derken tam olarak neden bahsediyoruz? Böyle bir tanımı yapmanın birkaç farklı yolu vardır. Bunlardan bir tanesi, sosyal durumun insanlar için ne kadar ödüllendirici olduğu gibi, bu duruma ait nesnel özellikleri belirlemek ve daha sonra belirlediğimiz özellikleri takip eden davranışları belgelemektir.

     İnsan davranışlarını anlamak için, yalnızca çevrenin pekiştirici özelliklerini yani, çevredeki olumlu yada olumsuz olayların belirli davranışlarla ne şekilde özdeşleştirildiğini değerlendirmenin yeterli olduğunu savunan ve davranışçılık olarak adlandırılan bu kavram bu yaklaşımı benimsemiştir. John Watson ve B.F Skinner gibi davranışçı psikologlara göre, insanların bütün davranışlarının organizmanın çevresindeki ödül ve cezaların incelenmesi yoluyla anlaşılabileceği, duygu ve düşünme gibi öznel durumların ise araştırılmasına gerek yoktur.

     Davranışçılar, düşünme, biliş ve duygu gibi konular üzerinde durmazlar, çünkü bu kavramların çok zihinsel olduğunu gözlemlenebilir davranışla aralarında yeterli bağlantı olmadığını düşünürler. Kendine özgü bir yalınlığı olan davranışçılık oldukça geniş bir davranış yelpazesini açıklayabilir fakat insanın edindiği toplumsal deneyimlerin temelinde yatan biliş, duygu ve düşünme ele alındığında sosyal dünyanın anlaşılmasında yetersiz kaldığı görülmüştür. Gözlemlerimi bir olayın yalnızca fiziksel özellikleriyle sınırlı tutarsak sosyal davranışlarımızı tam olarak anlayamayız. Çevrelerindeki dünyayı nasıl algıladıklarını görmek için, bir durumu, bu durumun içindeki insanların gözlerinden görmemiz gerekmektedir.

     İnsanların sosyal durumları yorumlaması ve anlamlandırması için yapılan vurgunun temelinde Gestalt psikolojisi olarak adlandırılan yaklaşım yatmaktadır. İlk olarak insanların fiziksel dünyayı nasıl algıladıkları üzerine bir kuram olan bu kavram, bir nesnenin nesnel ve fiziksel özelliklerinin nasıl bir araya geldiğini değil, aksine nesnenin insan zihnindeki öznel görünüşünün incelenmesi gerektiğini savunur.

     Bir kuramcı olarak Lewin, cesur bir adım atarak Gestalt ilkelerini nesnelerin algısından öteye taşıyarak sosyal algıya, yani insanların başka insanları ve onların güdülerini, davranışlarını ve niyetlerini algılayışına uygulamıştır.  İnsanların bir sosyal durumu nasıl algıladıklarını görmek için onların bakış açılarını benimsemek gerektiğini tam olarak anlayan ilk bilim insanıdır. Kısa bir süre içerisinde ise, sosyal psikologlar da öznel durumları ele almanın önemine odaklanmaya başlamışlardır. 

Bu İçeriği Paylaşın
Yorum bırakın

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version