Yaşama dair o kadar çok anlatılacak konu var ki, kimi tarihten girer, kültüler çatışmasından çıkar, kimide dünya der, dine bağlar sonuçları. Tabi ki bunlar her zaman gerçeklere dayalı, sonsuz tartışmayı içinde barındıran sabit ve geliştirmeye acık konulardır.
Bizler olaylara genellikle, hayat mücadelesi olarak bakarız bunlar çoğu kimse için iş-ev, ev-iş gibi rutin ve klasik bir yaşam sitilidir. Ben burada eleştirilere, temelde gelen hani psikologların çocukluğuna inelim deyimi vardır ya oradan girerek başlayacağım, çocukluğa inmeyeceğim sadece bir örnekle bu dünyada yaşanan olaylara değineceğim. Bunda da son zamanlarda izlenme rekorlarına bir yenisini ekleyen bir filmin konusunu ve bu dizideki küçük bir bedenin, büyük umutlarını ülkemiz gerçekleriyle birleştirmek istiyorum
Öyle bir geçer zamanki dizisi ve Osman karakteri. Ülkemizde o kadar çok Osman gibi küçük yaşta şiddete mağdur kalan yaşamlar var ki, yarınlarına umutsuzluk ve yaşama dair inançları körelterek topluma parçaları tamamlanmamış bir yapıt olarak itiliyorlar ya da yaşamları ellerinden alınıyor. Bunlara yakın zamanda yaşanmış birçok örnek var. Son olarak dokuz yaşındaki bir çocuğun üvey anne şiddetiyle hayalleri ve umutlarına son verilen acı bir yaşam ve üzücü bir son var…
Aslında Osman ve Osman gibiler o kadar temiz ruhlarla dünyaya gelirler ki, hiç birinin birbirinden farkı yoktur. Sadece şans denen faktörlerin kurbanıdırlar. Doğduğun yuva ciğerlerine çekeceğin ilk nefesin seyrini belirler. Oysa onlar, hayal gücü uç noktalarda sınırsız olan korumasız canlılardır ve en büyük gıdaları sevgi ve şefkattir. Ben, televizyondaki bu diziyi izlediğimde neden izliyorum sorusunu hep kendime sordum. Acaba zevk aldığım nokta neredeydi? Şiddet mi? siyaset mi? yoksa aşk üçgeni mi? tabi ki hayır, bende bu filme ilgi uyandıran konu hayaller dünyasında, gerçeklerin acı olması yalnızlık çaresizlik ve savunmasız oluş ,hayata atılan ilk adımlarda çocukluk yerine olgunluğun sana erken yaşlarda kabul ettirilmesiydi
Baktığımda gördüğüm şey, yaşıma uygun olmayan ancak beni bir o kadar geçmişe çeken, bir senaryonun parçası durumuna getiriyordu. Tabii ki aile içi şiddetten ve siyasetten değil benim kastım sadece, umusuzluktu beni buna bağlayan. O yaşta herkesin bir hayali ve hayal kahramanı olur, kimi uçmak kimi de polis olmak ister ve bunun gibi hayallerde bulur kendini. Kendine, hep iyiyi ve sınırsızı hayal ederdi.
Bizler, bu hayallere ortak olduğumuz günleri hatırladığımızda neleri değiştirebiliriz hiç düşündünüz mü? Eğer bunlar yaşamımızda varsa, en azından onlara bunu yaşatmamak adına bir çaba içinde olmalıyız. Acıya ve şiddete maruz kalan küçük bedenlerin çektiği tüm sıkıntıları, keşke onların kötü hayalleri yapabilsek ve keşke onların güzel dünyaya dair kurdukları hayalleri de gerçek yapabilseydik. Unutmayın bu havayı soluyan her canlı, iyi olanı yaşama hakkına sahiptir. Sizinde eğer bir çocuğunuz varsa ona şans verip çocuğunuz neyi neden yapıyor önce bunu araştırıp ona göre davranış sergileyin.
Kısa bir örnek olarak evinde kitap yazan bir yazar, odasında sürekli çocuğu tarafından odasına girilip rahatsız edildiği düşüncesindedir, çocuk beş yaşındadır. Baba bundan rahatsız olup çocuğa kızar, sonrasında uyguladığı hareket tarzı babanın bile moralinin bozulmasına sebep olur. Oturup düşünmeye başlayan baba aslında çocuğun sevgisini geç fark eder. Çocuk babaya olan sevgisi sebebiyle ona yakınlaşma duygusuyla sürekli yanına sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duyduğu zamanlarda gidiyordu. Bunu fark eden baba aslında ona beş dakika gibi kısa bir sürede ne kadar mutluluk ve sevgi vereceğini düşünür ve çocuğu yanına gelince işini bırakıp sevgi gösterdiğinde çocuğun tekrar oyununa geri döndüğünü fark eder. Çocuklarınızı anlamak ve tanımak için onlara şans verin. Toplumda kötü emellere maruz kalan çocukların yaşama umudu olun.