Boş zaman diye bir kavram aslında yoktur. Boş zamandan kastımız o an için yapmamız gereken önemli bir işin olmadığını düşünmemizdir. Boş zamanlarını nasıl geçirirsin? Sorusuna boş boş oturarak diye kimse cevap vermez! Herkes neler yaptığını anlatır, ancak aslında birçoğumuz boş zamanlarımızı gereksiz şeylerle uğraşmaya harcıyoruz. Hâlbuki dünyada öğrenilmesi gereken o kadar çok şey var ki! Biz bunların hepsini bir kenara itip tembel olan bünyemizi daha da tembelliğe alıştırıyoruz. Başarılı insanların, mutlu insanların büyük bir kısmının ortak özelliği çalışkan olmalarıdır. Boş kalmak, hiçbir şeyle uğraşmamak, insanın kendini dinlemesine yol açar. Kişi kendini dinlemeye başladığında beynin karamsar bölgeleri çalışmaya başlar. Kaygılar, fobiler tüm benliğinizi sarmaya başlar. Psikologların reçetelerindeki en önemli ilaç bir şeylerle uğraşmaktır. Bir hobi edinmek, ya da sevdiğin bir işi yapmak! Hayat akıp giderken onu izlemek yerine testiyi doldurmak!
Zamanımızı güzel şeylerle doldurmanın en güzel yanı üretebiliyor olmaktır. Üretken insan, imal ettiği ürünlerle gurur duyar. Egosu tamamlanan, başarma hissini sık sık yaşayan insanın duyguları tazelenir. Özgüveni yükselir. Kişi hem kendini önemli hissetmeye başlar hem de dışarıdan bakanlar sizi karizmatik bulurlar. Boş boş oturan insanlar dışarıdan bakıldığında ilgi çekmezler. Ancak hızlı hızlı yürüyüp, bir yandan telefonla konuşan diğer elindeki dosyaları düşürmemeye çalışan bir insan gerçekten herkesin ilgisini çeker! Neden acaba? Çünkü o insanın yoğunluğu, yoğun olmayan insanların merakını cezbeder de ondan!
Zamanı en doğru değerlendirmenin yolu dil öğrenmektir. Boşuna dememişler. “Bir dil bir insan; iki dil iki insan”
Bizde bir moda deyim var, boş zamanlarımda kitap okurum diye. Kitap okumanın vakit geçirme aracı olarak görülmesi sanırım eğitim olarak nasıl bir seviyede olduğumuzun da göstergesi