BAŞLARKEN
Osmanlı Devleti'nin son dönemine damgasını vuran Teşkilat-ı Mahsusa, insanlar üzerinde her zaman ilgi uyandırmıştır. Tarihçilerin en sık karşılaştığı sorulardan biridir; Teşkilat-ı Mahsusa'nın rolü, yapısı ve işleyişi. Ne yazık ki, böylesi bir ilgiye mazhar olan Teşkilat-ı Mahsusa hakkında bilgilerimiz sınırlı. Çünkü, hakkında bilgi edinebileceğimiz belgeler kısıtlı. Ayrıca mevcut bazı belgelere de ulaşabilmek zor. Hal böyle olunca, herkesin kafasında farklı bir “Teşkilat-ı Mahsusa” portresi oluşuyor.
TEŞKİLAT-I MAHSUSA'NIN KURUCU KADROSU
Teşkilat-ı Mahsusa'nın resmi olarak kuruluş tarihi 1914'tür. Bu tarihin resmi kuruluş tarihi olduğunun altını çizmek gerekir. Çünkü teşkilat, resmi kayıtlarda gözükmese de bu tarihten önce faaliyete geçmişti.
Teşkilatın kurucusu Enver Paşa'ydı. Rauf Orbay, Ali Fethi Okyar ve Nuri Conker gibi isimler de kuruluş sürecinde yer alan önemli isimlerdendi. Dikkat edilirse, bu üç isim, Kurtuluş Savaşı'nda yer almış önde kadrolardandı.
Enver Paşa'yı istihbarat teşkilatı kurmaya iten en önemli sebep, Almanlarda gördüğü güçlü istihbarat yapısıydı. Bu güçlü istihbarat yapısı Enver Paşa'yı çok etkilemişti.
TEŞKİLAT-I MAHSUSA'NIN ELEMAN AĞI
Teşkilat-ı Mahsusa, operasyonel gücü yüksek bir teşkilattı. Mücadele şekli daha çok gayrinizami harbe ve çeteciliğe dayanıyordu. Teşkilatın para kaynakları, devletten aldıkları örtülü ödenekler ve yer yer Almanların yaptığı yardımlardı.
Teşkilat-ı Mahsusa'nın her kesimden elemanı vardı: Doktor, siyasetçi, asker, din adamı, gazeteci, Kızılay Başkanı… Kızılay Başkanı konusunu açmakta yarar var. Dönemin Kızılay Başkanı Hamit Hasancan, Teşkilat-ı Mahsusa'nın önemli elemanlarından biriydi. Milli Mücadele döneminde para sağlanması noktasında büyük katkılarda bulunmuştu. Teşkilat-ı Mahsusa'da Hamit Hasancan'dan başka; Kuşcubaşı Eşref, Süleyman Askeri, Kara Vasıf, Yakup Cemil, Bahattin Şakir, Ömer Naci, Çerkes Ethem ve Çerkes Ethem'in ağabeyi Çerkes Reşit gibi isimler de vardı.
Yine de teşkilatta, cezaevinden kaçırılan mahkumların ağırlığı hissediliyordu. Teşkilatın o dönem cezaevinden adam kaçırmaları yaygındı. Kaçırdıkları bu kişileri daha çok tetikçi olarak kullanıyorlardı. Bu kişiler gözü kara ve iyi silah kullanan kişilerdi. Hepsi gerilla savaşını yürütecek donanımdaydı.
Teşkilat-ı Mahsusa üzerine kapsamlı çalışmalardan birine imza atan Dr. Philip Stoddard, teşkilatın eleman sayısıyla ilgili önemli bilgiler veriyor. Stoddard, kitabında, Teşkilat-ı Mahsusa'nın Osmanlı topraklarının her yerinde faal durumda 30 bini aşkın elemanı olduğunu belirtir. Bu rakam teşkilatın etkinliğini ve yaygınlığını gösteriyordu.
TEŞKİLAT-I MAHSUSA'NIN DÜŞÜNCE YAPISI
Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir dönem başkanlığnı da yapmış olan Hüsamettin Ertürk, teşkilatın düşünce yapısını şöyle açıklıyordu: “Bu teşkilatın gayesi bir taraftan bütün İslamları bir bayrak altında toplamak, bu suretle Panislamizme vasıl olmaktır. Diğer taraftan da Türk ırkını siyasi bir birlik içinde bulundurmak, bu bakımdan da Pantürkizmi hakikat sahasına sokmaktır.”
Aslında, Teşkilat-ı Mahsusa'nın ideolojik yapısını koşullar belirliyordu. Teşkilatta bir dönem, İttihad-ı İslam düşüncesi ön plana çıkarıldı. Bu uğurda Rauf Orbay'ın liderliğinde İran'a saldırı yapıldı. Yine bu uğurda, İngilizlerin ve Fransızların sömürgelerindeki Afganistan, Sudan, Hindistan, Mısır gibi Müslüman halkın yoğun yaşadığı yerlerde bir “kalkışma hareketi” başlatmak istediler. Özellikle de Mısır'ın altını çizmekte yarar var. Mısır'da büyük bir mücadele verilmişti. Ancak, bu çalışmalarında başarılı olamadılar. Teşkilatta bir dönem de Pantürkizm düşüncesi hakim oldu. Enver Paşa'nın Türkistan seferi bunun bir örneğiydi.
Sonuç olarak, Teşkilat-ı Mahsusa'nın tek amacı vardı; Osmanlı Devleti'nin dağılmasını önlemek. Bunun içinde dönem dönem farklı görüşler ön plana çıkarıldı.