Tüketim çılgınlığı konusunun oldukça geniş bir konu olduğunu hemen hemen hepimiz biliriz. Globalleşen dünyanın getirmiş olduğu “Hızlı yaşa, Çabuk tüket, Yenisini al” felsefesinin tüm dünyaya zarar verdiğini de hepimiz biliriz. Ama nedense bunun önüne geçemiyoruz.
Tüketim çılgınlığını bize benimseten bu yapı kuşkusuz emperyalist ve küresel (global) oluşumlar. Tüketimin artmasına ve üretimin kalitesizliğine en basitinden bir örnek verirsek; dedelerimizin giydiği kazağı günümüzde hala giyiyoruz ancak bir hafta önce aldığımız kazağı şu an giyemiyoruz. Bu işte bir hata var demektir.
Tüketimin bu denli artmasının en önemli nedenlerinden biri olan insanların doyumsuzluğu, beraberinde çevre sorunlarını da getirmektedir. Her yapılan konut, kâğıt, fabrika, v.s. çevrenin bir adım daha yok olması demektir.
Bu tüketim çılgınlığını bize dayatan emperyalist sistem bu olaydan para kazanmayı amaç edinmektedir. Öyle ki emperyalist sistemlerde başarısızlık bile para kazandırır. Yani siz tüketim çılgınlığının olumsuz olduğunu biliyorsunuz fakat kendinizi tüketmekten alıkoyamıyorsunuz, bizler ise bu makaleyi tüketim çılgınlığının zararlarını sizlere anlatmak için yazıyoruz ve bunun sonucu olarak ise bizler veya internet servis sağlayıcıları yani biri veya birileri bunlardan para kazanabiliyor. Bu işte emperyalist sistemin getirdiği bir olgudur. Bu sistemde her şey kazancı işaret eder. (Zarar > Rant) veya (Kazanç > Zarar > Kazanç) veya (Olumsuz >Değişim Süreci > Kazanç) …
Tüketim toplumu olmamızı sağlayan emperyalist sistemin tek başına suçlu olması söz konusu değildir. Bu hemen hemen tüm sistemlerde böyledir. Komünizm’den tutun da emperyalizme kadar bütün sistemlerde tüketim önemli rol oynar.
Tüketim çılgınlığının sebebi olarak en başta insanın doyumsuz olması ve kendine dur diyememesi olgusu göze çarpıyor. Yapılan araştırmalarda çalışır halde çöpe atılan elektronik eşya sayısının 2,5 Milyon ton olduğu saptanmıştır. Bu da para hesabına vurulduğunda yaklaşık 75 milyon TL olduğu araştırmalarla öğrenilmiştir.
Özellikle hanımların hastalığı olan “alışveriş hastalığı” bu tüketim olayının katlanarak büyümesine neden oluyor. Aslında alışveriş hastalığının temelinde tüketim toplumu yapılmaya çalışılma durumu vardır. Kısır bir döngü haline gelmiştir; Alışveriş ve tüketim çılgınlığı konusu.
Sanayi Devriminden sonra başlayan tüketim çılgınlığına artık dur demenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Çünkü hayata devam etmek için tüketmez zorundayız. Bir kazak örneği vermiştik. Bu örnekten çıkarılan başka bir sonuçta kuşkusuz üretimin kalitesizleşmesidir. Büyük cirolar yapan büyük tekstil firmaları herhangi bir kıyafeti üretirken artık o kıyafete ömür biçiyor. Mesela çok ünlü markalardan aldığınız kazakların maksimum ömrü normal kullanımda iki aydır. Çünkü sekizinci veya dokuzuncu yıkamadan sonra kazağın ipi tiftemeye, kazağın biçimi bozulmaya başlıyor. Bunlar aslında bilinçli olarak yapılıyor. Çünkü sizler o malı alıyorsunuz ve iki ay sonra ihtiyaçtan ötürü tekrar alacaksınız. Bu böyle sonsuza kadar gitmeyeceğinden bir yerde patlak verecektir.
Tüketim toplumu olmamızın etkenleri bunlar peki ya sonuçları neler? Sonuçları arasında en önemlisi çevreye verilen zarardır. Çevreye verilen zararın bu denli büyük olması demek dünyamızın yaşlanması demektir. Kendi geleceğimizi riske atıyor ve bu yaptığımıza engel olamıyoruz.
Yazımızın sonunda sizlerden ufacık bir isteğimiz var. Bir günde tükettiğiniz her şeyin listesini yapmanız. Bu listeyi yaptığınızda ve bunun üzerine düşündüğünüzde ortaya çıkan o manzara karşısında halimizin içler acısı olduğunu görmeniz mümkün. Ama şöyle bir durumda var; bu yazıyı okuyup hak verip yine hayata kaldığı yerden devam etmek, üretim yapmadan bol bol tüketim yapmak daha vahim bir durum. Bizler sizlerin bu konuda daha fazla bilinçlenmesi istiyoruz ve bütün çabamız bunun için.
Unutmayın! Bu dünya hepimizin dünyası… Boşver deyip geçiştirmek size veya çocuklarınıza yapılan büyük haksızlık. Lütfen bu konuda bilinçli olalım.
bazen evden çıkan bir günlük çöpe bakıyorum ve utanç geliyor yüzüme, bu kadar şeyi biz mi tükettik, neyin çöpü bu? Sadece tüketmeye programlandık, farkında bile değiliz çok çok daha azıyla yaşayabileceğimizin, biz tüketelim ki birilerinin cebi dolsun değil mi ama
yaşama amacımız üretmek değil de tüketmek olduğu müddetçe doğanın bize küsmesi ve mutsuz olmamız kaçınılmaz