Demokrasi sadece hitap ettiği genele değil, toplumun her alanında adaleti ve beraberliği mecbur hale getirmektedir. Oturmuş bir demokrasi sistemi, salt bireylerin siyasallığını ele alan bir kanundan öte, vatandaşların yetişkin yönelimlerini de kapsayan kurallara saygı gösterdikleri sistemdir.
Toplumda ekonomi önemli bir etken olmasına karşın, beraberlik duygusunun toplumun en üst tabakasındaki yöneticilerde varlık gösterememesi ve toplumu birbirine zıt kümeler haline getirmesi o toplumdaki siyasal mücadelenin hukukla bağdaşmadığını ve politikacıların entrika çemberinde olduğunun göstergesidir. Böyle bir demokrasi sistemi de emeklemekten başka bir şey yapmaz. Bu sisteme yön veren düşünce bireyci ve liberal olmalıdır. Yani demokrasi devletin değil, bireyin ve toplumun ideolojisi olmalıdır. Demokratik toplum, her düşüncenin saygı duyulduğu bir toplum olmalıdır ve bu rejimde karşıtlıklar doğallıkla karşılanabilmelidir. Bu da toplum içerisindeki grup menfaatlerinin uzlaşmacı yöntemlerle hukuk düzleminde yürütülmelidir. Barışçıl yeteneği olmayan bir toplumda hoşgörü sisteminin yürümediği, toplumun kaosa sürüklendiği görülür.
Din, dil, ırk ayrılıkları bulunan ve barışçıl sisteme en iyi örnek verilebilecek Avrupa yönetimlerinde barışın ve beraberliğin uygulamasının güzel örnekleri görülüyor. Türkiye meşrutiyetlerden itibaren bu sistemi uygulayan Avrupa’dan demokrasi ve kanunları ülkeye ve topluma senkronize edilmeye çalışılmış fakat başarılı olunamamıştır. 60’ların 80’lerin Türkiye’sindeki bu demokrasi çalışmaları, toplumu birbirine düşürmüş ve ülkeyi karanlığa itmiştir. Bunun en büyük sebeplerinden biri de Avrupa’dan ithal ettiği demokrasiyi topluma uyarlamaya çalışan yönetim, demokrasi için gereken altyapının oluşturulmamasıyla toplumu birbirine karşı düşman etmiş, demokrasi ve özgürlük kavgası yapar duruma getirmiştir. Demokrasinin uzlaşma ve barışçıl bir altyapı yöntemiyle oturtulamamasının cezasını o dönemlerde birçok vatandaş kurban olarak ödemiştir.
Bugünün toplumunun birliktesizliği, birbirine yabancılaşmışlığı, iradesizliği, hoşgörünün tükenmişliği yeni kavgaları yaratabilecek seviyeye gelmiştir. Bu kavgaların en büyük getirisi de demokrasiyi ortadan kaldırmasıdır. 80 döneminin toplumundaki bütün bireyler aileden, öğretmenden ve büyüklerden şiddet görerek büyüdü, susturuldu. Demokratik bir toplum olabilmek için günümüzün bireylerinin aile içinde ya da dışında düşüncelerinin açıkça söyleyebilmesi ve düşünceleri, hareketleri yüzünden baskı görmemesi gerekmektedir. Bireyin toplumsallaşmasında eğitimin yeri çok önemli bir yer taşır. Toplumsal ilkelerin okul öncesi eğitimden başlayarak insan haklarının, hoşgörünün ve demokrasinin temelleri atılmalıdır.
Avrupa’nın ilkokul öğrencilerinin öğretmenle beraber demokratik bir şekilde bugün ne yapmaları gerektiği kararını almaları ve çoğunluğu görüşüne uymayı, toplumla beraber hareket etmeyi, toplumsal örgütlenmeyi ve iş bölümünü öğrendikleri bir eğitim sisteminde eğitime başladıkları bilinmektedir. Hâlbuki bugün Türkiye’de üst düzey yöneticiler kendi aralarında uzlaşma ve toplu hareket etme eylemi gösterememişlerdir. Demokrasinin küçük yaşlarda öğrenilmesi, toplumun büyük bir demokrasiye dönüşmesine sebep olacaktır.