Değişimin gerekli olmadığı zaman, değişimin olmaması gerekir L Cary
İnsanoğlu tarihi süreç içerisinde bir bölgede birlikte yaşama gereğini duymuştur ve bu bölgede ki toplumsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gerekli yapılaşmaları oluşturarak o bölgede kurumsallaşma sürecine gitmiştir. Bu durum yerleşim birimlerinin oluşmasını sağlamıştır. Bu da zaman içinde kent olgusunun oluşmasını tetiklemiştir. O bölgede ki kültürel, sosyal, doğal vb… belli başlı etkenlerde bölgelerarası farklı kimliklerin oluşmasına neden olmuştur. Unutmamak gerekir ki kentler, insanın şekillenmesi sonucu oluşmaktadır. Bu durumda kentlerin zaman içinde değişim geçirmesine neden olabilmektedir. Kentlerin değişim analizinde beş temel kriterden bahsedilebilinir. Bunları sırasıyla göç, yönetimsel değişim, teknolojik değişim, sosyal değişim ve fiziksel değişim olarak belirtebiliriz.
Yerleşim birimlerinin ister kent ölçeğinde olsun, ister yerel ölçekte olsun tarihi süreç içerisinde değişim geçirebileceği analizine varılmaktadır. Bu analizler için yerel ölçekte: Fener-Balat bölgesi ve Römerberg bölgesi; kent ölçeğinde ise: Üsküdar, Barselona ve Paris bölgeleri seçilmiştir. Şimdi sırasıyla kısaca bu bölgelerde ki değişimin sonuç ürünü ve buradan hareketle geleceğe yönelik planlanan ve önerilecek kimlik çalışmaları ve kent kimliğine etki edecek değişim faktörlerinden bahsedecek olursak;
Fener-Balat:
Fener, Balat bölgesinde tarihi süreç içerisinde geçirmiş olduğu değişimle sonucunda özellikle Haliçteki temizleme çalışmalarından sonraki süreçte kimlik yapısında çok ciddi farklılanma yaşamıştır. Bölgedeki sosyal dokuda başlayan bu değişim süreci, fiziksel dokuya da yansımıştır. Fiziksel yapıdaki değişime yönetimsel anlayışta etki oluşturmuştur. Sonuçta günümüzde bölgede, Haliçteki bir çok sahil yerleşmeleriyle aynı kaderi paylaşmakta, kimlik bunalımı yaşamakta ve bunun sonucunda da çok ciddi anlamda gözle görülür ölçüde yapısal bir köhneleşme oluşmuştur. Bölge genelinde Unescoyla ortak götürülen bir takim çalışmalar yapılsa da henüz eyleme geçilmiş bir sürecin başladığından söz edilemez. Ancak bu ortak çalışma sonucunda özellikle geleceğe yönelik, bölge genelinde sorun teşkil edebilecek sıkıntılar tespit edilmiş, bunlar üzerinde sonuç çalışmaları da ortaya konmaya çalışılmaktadır. Bölgede geleceğe yönelik kent kimliğinde olumlu yönde etki yaratabilecek ve kentin var olan olumlu kimlik potansiyelini ortaya çıkarabilecek belli başlı temel etkenleri sıralayacak olursak:
*Yolların iyileştirilmesi, özellikle ara arterlerin üzerinde çalışmaların yoğunlaştırılması gerekir.
*İç bölgelerde park ve yeşil alanların yaratılması, sahildeki mevcut ama işlevsiz ve tanımsız olan yeşil alan dokusuyla, yerleşik birimler arasında bağlantının kurulması.
*Belirsiz olan alanların düzenlenmesi ve artık alanların işlevlendirilmesi.
*Alt yapı sisteminin düzenlenmesi. Bu durum özellikle burada yaşayan halkın yaşam standardının artmasına ve sonuçta bölge kimliğine ve sosyal dokuya önemli bir katkı sağlayacaktır.
*Eğitim seviyesinin düşük olması da, kent kimliğini etkilediğinden eğitime önem verilmesi gerekir. Ayrıca sağlıklı koşullarda çalışılacak alanların da oluşturulması da önemli bir gereksinimdir.
*Gereksinimlerin karşılanmasına yönelik kamusal mekanların oluşturulması ve bölgede yalnızlık, unutulmuşluk algısı uyandıran karanlık probleminin, aydınlatma gereksiniminin sağlanmasıyla giderilmesi
*Özellikle Fener bölgesindeki zanaat ve ticaretin yeniden canlandırılması.
*Tarihi süreç içinde birçok değerini kaybetmesine rağmen halen daha bünyesinde barındırdığı güçlü bir tarihi kimlik mirasının yeniden canlandırılması gerekir. Bu çalışmalar sonucunda bölgedeki kimlik yapısının olumlu yönde değişim geçireceği ve İstanbul kent kimliğinde önemli bir yeri olan Haliç’in değerinin de bu paralelde yeniden canlanacağa gözükecektir
Üsküdar:
Üsküdar bölgesini tarihi süreç içerisinde incelediğimizde Fiziksel kimlik yapısında değişimler yaşadığını görtermekteyiz. Buna karşın hiçbir zaman Üsküdarlılık kavramının günümüzde dahi değişmediğini algılayabiliriz. İstanbul’un birçok bölgesinde olduğu gibi, Üsküdar bölgesinde de bazı problemler yaşanmaktadır. Bu sıkıntılar bölge kimliğinde ciddi etkilenmelerin oluşmasına neden olmaktadır. Bölge genelinde geleceğe yönelik kent kimliğinde olumlu yönde etki yaratabilecek ve kentin dinamiklerinde var olan olumlu kimlik yapısını ortaya çıkarabilecek temel unsurları sıralayacak olursak;
*Trafik, İstanbul kimliğinin vazgeçilmez olumsuz unsurlarından biridir. Üsküdar da bu etkenden payına düşeni almaktadır. Bu bakımdan Üsküdar’ı trafik yoğunluğu açısından üç bölgede ele alabiliriz. Sahil yolu bölgenin birinci derecede en yoğun kapasiteye sahip hattıdır. Üsküdar Meydanı çevresinde bulunan, meydana bağlanan caddeler de trafik yoğunluğu bakımından ikinci derece öneme sahiptir. Doğancılar caddesi üzerindeki aksta üçüncü derece yoğunlukta yer almaktadır. Trafik yoğunluğu bölgede olumsuz bir görüntü yaratmaktadır. Bu durumun ara arterlerle desteklenmesi gerekmektedir.
*İstanbul’un en önemli sahil şeritlerinden birine sahip olmasına rağmen bu sahil şeridi ihtiyaç karşılayabilecek yaya yoluna sahip değildir. Avrupa yakasının siluetini en iyi açıdan görme avantajını da veren bu hat üzerinde oluşturulacak yaya yolu çalışması, bölgeyi çok canlı ve çağdaş bir yapıya kavuşturacaktır.
*Bölge genelinde tanımsız, vasıfsız olarak nitelendirilen alan az miktarda bulunmaktadır. Bu tarz alanlar genelde yeşil alan ve park düzenlenmesine çevrilmiştir. Ancak yoğun bir yerleşim olmasına karşın otopark ihtiyacı yeterli ölçüde karşılanmamaktadır.
*Üsküdar, İstanbul’un önemli dağıtım merkezi rolünü üstlenmektedir. Bölgeden birçok yerleşim birimlerine bağlantı sağlanmaktadır. Ayrıca Marmara projesinin sonuçlanmasıyla Üsküdar kimliğinde olumlu anlamda önemli değişimler oluşabilir. Bölge farklı ulaşım araçlarıyla birçok noktaya bağlantıyı sağlasa da, bölge içerisinde bu ulaşım araçlarının düzensizliğe fiziksel kimliği olumsuz yönde etkilemektedir.
*Üsküdar bölgesi geçmişte birçok kültürel yapıya yapmış olduğu tanıklık sonucunda tarihi bir yapıya sahiptir. Konut alanları bu tarihe göre konumlanmıştır. Ancak günümüzdeki yapılaşmalarda niteliksizlik Üsküdar kimliğini perdelemeye çalışmaktadır. Buna karşın Üsküdar kimliğini koruyabilmek için belli bölgeleriyle direnmeye devam etmektedir.
Sonuç olarak özellikle 1960-1980 yılları arasındaki kentleşme olgusu bölgede sosyal yapıya baskı oluşturmaya başlamıştır. Bu da önceleri gecekondulaşma ve sonrasında düzenli apatmanlaşmalara neden olmuştur. Ancak apartmanlaşmanın oluşturduğu durum sadece fiziksel yapıyı değiştirmemiş Üsküdar’ın özgün kültürel kimliğini de törpülemiştir. Bu durum Üsküdar hayatının gündelik pek çok unsurunu yavaş yavaş perdelemeye başlamıştır (Özemre, 2002, s.149).
Tüm bu süreç yinede Üsküdarlılık bilincini kaybettirmemiştir. Geleceğe yönelik yapılacak çalışmalarda hassasiyetle yaklaşılması sonucunda bölgenin bünyesinde barındırmış olduğu tarihsel, kültürel, sosyal, fiziksel, doğal unsurları tekrar dikkat çekici bir noktaya getirilebilir.
Paris:
Paris kent kimliğinin tarihsel sürecini incelediğimizde zaman içerisinde gelişip değiştiğini ve bunun sonucunda fiziksel kimliğinde ciddi gelişimler yaşadığını bu süreç içerisinde sosyal yapıda da bir takım etkileşimler olduğunu ve bu durumun sosyal değişiminde etkileşimiyle kent kimliğinin yapısına yansıdığını görebiliriz. Paris kenti, dünya kentleri arasındaki metropol kavramıyla özleşleşen kentler arasında yer almaktadır. Metropolleşmenin getirmiş olduğu sorunları Paris’in kent kimliğinde de görebiliriz. Bölge genelinde geleceğe yönelik kent kimliğine olumlu katkıda bulunulabilinecek ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Bu süreçle birlikte kentin gelişiminde olumlu etki yaratabilecek temel unsurları sıralayacak olursak;
*Metropolleşmenin de getirmiş olduğu sıkıntıları aşmak, çalışan sınıfın yaşadığı bölgeleri temizlemek ve de aynı zamanda daha yeşil bir kent yaratma süreci desteklenmesi gerekir. Bu maksatla Kyoto Protokolü’nün çevre temizliği şatlarına ilk uyum sağlayan kentlerden biriside Paris’tir (http://www.arkitera.com/h43263-parisi-yeniden-yaratmak.html).
*Kent genelinde alt gelirlilerinin yaşam alanları iyileştirilmeli, eskimiş toplu ulaşım sistemleri tamir edilmesi, göçmenlerin yaşadığı banliyölerin yenilenmesi gerekmektedir (http://www.arkitera.com/h43263-parisi-yeniden-yaratmak.html).
*Paris’de Peripherique’nin kuzeyindeki yerleşim yerlerini incelediğimiz zaman bu bölgenin Paris’i saran banliyölerle şehri ayıran dairemsi oto yolun yakınlarında, ihmal edilmiş bakımsız bir bölge olarak durmaktadır. Ayrıca baktığımızda bu bölgenin ne kadar ürkütücü bir şekilde izole edildiğini gözlemleyebilirsiniz. Bu bölgenin iyileştirilmesi düşünülerek iş merkezi olması için çalışmalar başlatıldıysa da yarıda kalmıştır. Bu tarz çalışmaların bu bölge için devam ettirilmesi gerekir (http://www.arkitera.com/h43263-parisi-yeniden-yaratmak.html).
*Portzamparc’a göre; ihmal edilmiş bölgeler, eğer ulaşım ağına başarılı bir şekilde bağlanabilinirse, hem kent kimliğine olumlu katkıda bulunulacağı gibi, hem de bu tarz bölgelerde yatırım potansiyelleri de oluşabilecektir. Ona göre yapılması gerekenler kenti çevreleyen bu bölgeleri diğerlerine bağlayabilmek için Peripherique bölgesinin merkezinden geçen, yükseltilmiş raylarda hareket eden bir hız tren hattı oluşturulmalı. Kentin en fakir bölgelerinden birisi olan kuzeydoğu Paris’e bir kimlik sağlayabilmek için kent dışından gelen trenlerin artık Gare du Nord’dan geçmemesi ve Gare de l’Est’in kapatılması gerekir ve trenlerin tarihi kuzey doğu merkezi olan Charles de Gaulle havaalanına yakın Gare Nord Europe bölgesine gelmesi gerekir (http://www.arkitera.com/h43263-parisi-yeniden-yaratmak.html).
*Kenti oluşturan bölgeleri tekrar bir araya getirebilmek için mevcut noktaların değerlendirilmesi gerekir. Mike Davres bu noktada Paris’in iç ve dış bölgelerinin birbirine doğal bir şekilde bağlanması gereğini vurgulamaktadır. Davies ve Richard Rogers’ın ortak düşüncelerine göre ise tren hatlarının bazı bölgelerde yer altına gömülmesi gerekir, böylece üzerinde kentlinin de katılımının sağlanacağı halka açık parklar inşa edilmiş olunacaktır (http://www.arkitera.com/h43263-parisi-yeniden-yaratmak.html).
*Tüm kentler de olduğu gibi Paris’de de boş olan bölgelerin potansiyellerinin neler olabileceği araştırılıp, değerlendirilmesi gerekir. Bu nokta da Djamel Klouche fakir ve çalışan sınıfların yaşadığı apartman blokları, yıkmak yerine onları değerlendirip kentin kimliğine katılması gereğine varmaktadır. Ayrıca farklı sosyal sınıflar insanların bir araya getirilmesi gereğini de vurgulamaktadır. Kentin kimliğini ortaya çıkaracak bir diğer düşüncesi de Forum des Halles’de olduğu gibi, tren hatları ve çok katlı alışveriş merkezlerini Louvre Müzesinin altından geçirmektedir. Bu hedefin bir kısmı günümüzde gerçekleşmiştir (http://www.arkitera.com/h43263-parisi-yeniden-yaratmak.html).
Sonuç olarak Paris eşsiz, zengin tarihi bir mirasa sahip olan bir kenttir. Önemli olan bu zenginliği daha da ortaya çıkarabilmek, vurgulayabilmek gerekir.
İtalyan Mimar Bernardo Seachi Paris’in kent kimliğine yönelik olumlu olabilecek şu ifadelerle bulunmakta “Şehirde çoktan var olanlarla çalışmak zorundayız. Burası 10 ila 11 milyon kişinin yaşadığı bir şehir, o yüzden de yıkıp tekrar inşa edemeyiz ama yapabileceğimiz şey şehre sırtını dayayabileceğimiz yeni bir alt yapı inşa etmektedir. Paris’i daha da yaşanabilir kılmak için öncelikli olarak şehrin dışarıya doğru yayılmasını durdurmamız gerekir. Bunun içinde şehrin içinde boş alanların yaşanabilir bölgeler haline getirilmesi önemli olmaktadır (http://www.arkitera.com/h43263-parisi-yeniden-yaratmak.html).
Barselona:
Barselona kenti geçen zaman içinde yaşayan bir organizmanın sonucu olarak gelişip genişlemiş ve bu süreçte bir takim değişim süreçleri yaşamıştır. Günümüzde sahip olduğu özelliklerden dolayı önemli sayılı metropollerden birisi olarak görülebilir. Kent genelinde kentin kimliğine olumlu katkıda bulunulabilinecek bir takım çalışmalar yapılmaktadır. Genel olarak Barselona kentini değerlendirerek kentin gelişiminde olumlu etki yaratabilecek temel unsurları, sıralayacak olursak;
*Göz kamaştırıcı uluslar arası imajına karşın Barselona’nın karanlık, sorunlu bir tarafı da bulunmaktadır. Özellikle La Mina bölgesi kentin en büyük sosyal yoksunluğuna sahip bölgesidir. Bölgenin iyileştirilmesi sonucunda kentin sosyal ve fiziksel yapısında önemli değişimler yaşanacaktır (http://www.mimdap.org/w/?p=211).
*Barselona Avrupa’daki en kompakt kentlerden biri olma özelliğine sahiptir;bu durum kent kimliğinde önemli bir avantajdır ama kentte metropolleşmenin sıkıntıları yaşanmaktadır. Bu bakından trafik önemli bir sonuç oluşturabilmektedir.
*Kentin belli bölgelerinde sıkıntılar yaşanmakta, bu açıdan sosyal karışımın cesaretlendiği yeni toplumsal açık mekanların oluşturulması gerekir (http://www.mimdap.org/w/?p=211).
*Kentte kontrol edilemeyen kentleşme ve hızla artan nüfusa bağlı olarak, kendiliğinden gelişen düzensiz yapılaşmalar belli bölgelerde gözükmektedir. Bu bölgeler de ayrıca sosyal ve ekonomik dışlanmada gözlemlenmektedir. Bu durum belli noktalarda tarihi mirasın bozulmasına da neden olabilmektedir. Bu bölgelerin iyileştirilmesi kentin kimliğine çok olumlu katkıda bulunacaktır (Kocabaş, 2005, s.55).
*Kent içinde doğal kaynakları bilinçsiz kullanımı gözükebilmektedir. Bunun önüne geçilmesi kimlik sorununun yaşanmasını da engelleyecektir (Kocabaş, 2005, s.55).
*Gelişimini tam tamamlamamış bölgelerde ki özellikle yoksul kısımlarda alt yapı yetersizliği dikkat çekmektedir. Bu durum Barselona’nın kent bütünlüğüne zarar vermektedir (Kocabaş, 2005, s.55).
Sonuç olarak Barselona Avrupa ve dünya kentleri arasında önemli karaktere sahiptir. Tarihten, bu güne kadar getirdiği birçok değeri bünyesinde barındıran kent, dönem dönem değişimler geçirse de ciddi bir özgün kent kimliğine sahiptir.
Römerberg:
Römerberg bölgesindeki ilk yerleşimler çok eski zamanlara kadar uzanmaktadır. Bu süreç içerisinde bazı dönemler de çok ciddi değişimler geçiren bölge de en önemli değişim II. Dünya savaşında yaşanmıştır. Ancak tüm olumsuzluklara karşın bölge halkının duyarlı davranışları sonuç vermiş bölge, özgün kimliğini tekrar oluşturarak değiştirmeden yaşatabilmiştir. Bölge içinde geleceğe dönük bölgenin kimliğine olumlu yansıyacak bir takım çalışmalar yapılmaktadır. En önemli çalışma 2005 yılında yarışma projesiyle başlatılan ve günümüzde de hala devam eden kent gelişim fikir yarışmasının uygulanmasıdır. Tüm bu çalışmalar kamuoyuyla paylaşılıp, halkın onayı da sorulmaktadır. Ancak tüm çalışmalarda yeni yapılaşmalar asla eski formları ezmeyecek şekilde oluşturulmuştur. Eski dokudaki çatı, kütle, oran ve pencere formuyla paralellik gösterilmesine özen gösterilmektedir.
Sonuç, olarak bölge geçirdiği tüm değişimlere rağmen fiziksel görüntüsünü koruyabilmiştir. Bu da bölgede kimlik kargaşasına neden olmamış, bir bütünlük sağlanmıştır.
Demek oluyor ki kent kimliğini kaybettirici hükümlerden vazgeçip, yaşanabilinir bir kent edinebilmek için kimliği vurgulamayı teşvik edici anlayışlar hakim olmalıdır. Bu bağlamda kentlerin dinamiklerini oluşturan doğal; sosyal ve yapma çevreden kaynaklanan kimlik elemanlarının kentlerin geleceğine aktarılması başarılmalıdır ve başarılması da mümkündür (Ocakçı, 1993, s.169). Bu noktada da yerleşim birimlerinde ister yerel, ister kent ölçeğinde olsun geçmişin dinamiklerini tekrar hayata geçirilebilecek çalışmalar sonucu başarılı sonuçlar elde edilebilir ve kentlerdeki kimliğin devamlılığı sağlanabilir.